basit:
sende çirkefleş ve sende şikayet et.
mesai paralarını vermemesi, tam gün ücreti kesmesi haksız sebepler.
seni bir süre sigortasız çalıştırdıklarını da ekle şikayetine.
olura olmaza atarlan.
psikolojik sorunlarım var benim taam mı de.

sırf çıkartsınlar diye birden değiştiğini anlarlarsa hem çıkartmazlar hem de karşılık verirler, yıpranırsın.
direkt çirkefleşme ama alttan da alma, işini mükemmel yapma. ani olmasın ama neye hassas olduklarını bilen sensin ona göre ufaktan ufaktan yap bişeyler.

ard arda iste kesin gönderirler sanıyorum.

bence normal istifa edip sonra kıdemini bahsettiğin sebeplerle almak isteyebilirsin. sonuöta şimdi düzelmiş ama eskiden bi sıkıntı var, mesailerini kanıtlayabiliyorsan onlar var.

Bütün bunları yapmış olabilirler ancak senin buradaki hatan daha önce şikayet etmeyip işten çıkacağın zaman tazminat almak için bunları kullanman.
Eğer işini aksattığından veya davranışından dolayı çıkartırlarsa ve bunu kanıtlarlarsa tazminat alamazsın. En fazla yapacağın şudur; 4 yıl önce girdiğine dair bir belge, bir kanıt bulmak ve sigortanı daha geç yaptıklarını kanıtlamak. Düşük yatırılma olayı için de belge bulabilirsen işin kolay olur ama başvursan bile daha önce emsal dava olduğu için kazanılma olayı var. Tabi dava süreci olur, uzun sürer. Ayrıca eski bir mesele olduğu için sonuç ne olur tam da bir şey söyleyemiyorum.

doğrudan tazminatını iste, vermiyoruz derlerse sigortasız çalıştırdığınıza ve düşükten gösterdiğinize dair ihbarda bulunacağım de, zaten üj buçuk atmaya başlarlar, verirler. hee vermezlerse dava aç zaten tazminatından fazlasını alırsın.

öncelikle evlilik tarihinizden itibaren 1 yıllık sürede işten ayrılırsanız da tazminatınızı alabilirsiniz bilginiz olsun.

eğer süre geçtiyse;

çirkeflik yapmanıza gerek yok, hakkınız olanı talep edin yeter. bir sürü haksızlık yapmışlar zaten, bunlarla ilgili bir kaç yola başvursanız yeterli olur. bence şu yolu izleyin;

1- patronunuzla yüzyüze gelip açıktan niyetinizi anlatın. bakın ben gideceğim ve tazminatımı almak istiyorum, kanuna göre istifa halinde tazminat alamayacağımı biliyorum ama sizin bugüne kadar kanuna aykırı davranışlarınızın karşılığı olarak tazminatımı ödemeniz gerektiğini düşünüyorum diye giriş yapın. aksi halde hem sigortasız başvurduğunuz dönem için çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı'na şikayette bulunuarak gerekirse dava açacağınızı (bu durumda normalde ödemesi gereken primin 5 katı ceza ödemek ve yargılama gideri ile avukatlık ücreti de ödemek zorunda kalacak) ve bunun ne gibi sonuçları olacağını söyleyin.bununla birlikte fazla mesai ve yıllık izin ücretleriniz için de dava açacağınızı söyleyin. ciddiyetinizi koruyun ve tehditlerine boyun eğmeyin. olur da tehdit ederse konuşmayı sonlandırın ve işinize devam edin.

2- işverenin talebini kabul etmemesi halinde. çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı il müdürlüğüne (hangi ildeyse internetten bakın) ve başbakanlık bimer şikayet hattına işyerinizde sigortasız işçi çalıştırıldığı konusunda delillerinizi de ekleyerek ( o tarihte çalıştığınızı belgeleyecek herhangi bir belge. banka hesabı olur, tanık olur, ticket dökümleri olur, giriş çıkış kayıtları vs vs) ihbarda bulunun. bu şikayet sizinle ilgili olacak ama bu sayede çsgb diğer işçiler açısından da bir usulsüzlük var mı inceleyecektir.

3- yapılan incelemede muhtemelen bir sonuç çıkacaktır ama hadi olmadı diyelim bu durumda hizmet tespit davası açabilirsiniz. bu davanın konusu sigortasız çalıştırıldığınız sürenin de sigortalı olarak tescil ettirilmesidir. işverene 5 katı oranında ceza kesilir.

4- fazla mesai alacağınız için işverene ihtarname çekin ve 10 günlük sürede ödenmemesi halinde dava açacağınızı belirtin. eğer ödenmezse işe devam ederken de davanızı sürdürebilirsiniz.

sigortasız çalıştırılmak ve fazla mesailerinizin ödenmemesi aynı zaman iş akdinin işçi tarafından haklı nedenle feshi gerekçesidir. bir diğer söyleyişle bu nedenle de iş akdinizi feshedip kıdem tazminatı talebinde bulunabilirsiniz.

kibar feyzo izleyip oradaki taktikleri uygula

mesailer ödenmediği için istifa edersen tazminatinı alabiliyorsun. biraz uğraştırabilir ama alırsın

Git konuş, Kıdem'imi verin ihbar sizin olsun de.
Vermezlerse tamam o zaman ben de şikayet ederim sizi de, ki bunun firmaya ne kadara patlayacagını mali müşavirinize sorabilirsiniz de.

Sana verecekleri paranın kaç katı masrafları olacaktır.

Böylece kıdemi alabilirsin.

(bkz: şah ve sultan )

Şah ve Sultan ı okumayı düşünmüyorum, başka önerisi olan var mi

alacaksan samsung al. üst seviye yalnız. s5 al bence hem fiyatı da ucuz bu aralar. samsungdan şaşma lg pişmanlıktır.

asus zenfone max.

g4'ün kamerası çok güzel g4 al derim.

s5
+1 illegalstar

sony almanı tavsiye etmem. hemen herkesin yaşadığı ekran kırılması olayını ben de yaşadım ve lanet ekran camı toptan kasayla birlikte değiştiği için 600 liraya mal oldu. tek başına camı değişmeyen hiç bir akıllı telefonu almayın.

zenfone max alma. belki şarjı uzun gidiyor olabilir ama eski bir işlemci mevcut içinde.

htc one eye m9'a da baktım ama lg g4'ün kamerasıyla yarışamamış.

pek bilinirliği yok ama denedik gördük iyi baya www.vatanbilgisayar.com

m9 plus ve lenovo ya bakıyorum.

Çok fazla hazır görsele maruz kalınca öyle oluyor galiba. Internet, tv falan gibi. Kitap okuyup, kağıt kalemle yazıp çizdikçe tekrar normale dönüyor. Kaynak: kendim

Antidepresan tarzı bi şeyler kullandın mı

Benim de bazen aklıma çok güzel melodi geliyor,çalayım şunu diyorum, müzik bilgim olmadığı aklıma geliyor. Gitar kursu Almaya başladım bu yüzden. Hayal vardır da yetenek yoktur belkim demek istediğim.

Antidepresan çok önceleri kullanmıştım, yıllar yıllar oluyor. Ama bu sorun çok yeni başladı. Dikkat dağınıklığı genel olarak beraberinde sanirsam. Zaten olan bir yeteneğimdi yani, sıkıntı yoktu hiç önceden.

+kitap ve yazma çizme.

üstüne biraz rutininizi bozun. hayatınızda nelerin rutin olduğunu da yine yazarak tespit edin. sabah kalkıp akşam uyuduğunuz saate kadar yaptığınız şeyleri 1 hafta boyunca yazın. %90'dan fazlası rutin.

yeni şeyler kattıkça sorun çözülecek.

iş mahkemelerinde avukatlar genelde yüzde bazlı çalışıyor, ilk masrafları da almayabiliyor. %25'e kadar çıkan rakamlar duydum. hiç para vermeyecekseniz bu oranlar olur gibi geliyor.

avukat zaten mahkemeyi kazanınca karşı taraftan savunma masraflarını alıyor. aslında sizden almadığını da ordan alıyor ama sıfır masrafla dava kazanma bedeli gibi oluyor %25 artık.

2 senelik tazminat ve 3 maaş çok gibi gelmiyor kulağa. muhtemelen mutabakat imzalamadıysanız daha önce, yıllık izinleri ve fazla mesailerinizi de almayı teklif edip muhtemelen de alırlar.

ilk açılış ücreti 600 700 tl filan tutar, ilk başta ufak bir şey gösterilir istenen tazminat, sonradan gerçek değer istenir. bu sırada ek masraflar da olabilir.

avukat alacağın paradan yüzde ister bir de. 10 20... ne kadar koparırsa :)

öncelikle haklı fesihle iş akdinizi siz sonlandırdınız değil mi? haklı fesih gerekçeniz nedir? ve daha da önemlisi bu ispatlanabilir bir gerekçe mi?

sorularınız cevapları ise şunlar;

- kıdem tazminatınızı, içerde kalan ücretinizi, varsa fazla mesai ve yıllık izin- genel/hafta tatili alacaklarınızın tümünü dava yoluyla talep edebilirsiniz.

- yargılama giderlerinizin tümünü davayı kazandıktan sonra karşı taraftan tahsil edebilirsiniz. ama avukatınızla kendi aranızda yaptığınız anlaşma bedeli buna dahil değildir. bu tutar da genellikle alacağınız paranın %10-20 arasında bir bedeldir.(istanbul/ankara ve izmir için böyle en azından)

- emsal çıkmasını beklemenize gerek yok ve bence beklemeyin de. çünkü davanız zaten 1-2 yıl sürecektir. tahsiliyle birlikte geçen süreyi göz önüne alınca zaman kaybettiğinizde o firmayı bir daha yerinde bulamama ihtimaliniz de var. o yüzden bir an önce davanızı açın.

- toplu olarak hareket edip bir avukatla da anlaşabilirsiniz. bu durumda yine anlaşmanıza bağlı olarak vekalet ücreti oranı da düşebilecektir.

fesih gerekçem 4 aylık maaşımın yalnızca bir ayını, o da faizsiz ve iki taksit halinde 3 aylık bir sürede yatırmaları. en son iki hafta önce aralık ayının yarısını ödediler yani. ne zaman düzeleceğine dair bir açıklama da yapmıyorlar. aldığım para zaten düşük, hiç para kazanmayarak da yaşanmıyor malesef:(

ben de 2012 yılında iş akdimi haklı feshederek dava açtım Nisan ayında masrafım 2000 tl civarında oldu . işyeri duruşmaları bilerek uzattı . kazandıktan sonra 2 defa yargıtaya gitti dosyam orada boş boş bekledi ve 2015 ekim de paramı alabildim . avukat kazandığımın % 15 ini aldı ama başka harçlar vergiler falan da çıktı . hesapladığımdan çok az para geçti elime . o kadar sene sinir olmaya beklemeye değmedi ama yine de hiç dava açmasaydım küsüp işi bırakan diğer arkadaşlarım gibi pişman olabilirdim .

Faşist ve Totaliter bir insan olduğumdan ötürü adana kebap yerim bende sıklıkla. Vegan olduğunu belirt gerekli tabi, ama bir insanın kendi reklamını yapması kadar leş bir şey yok bence. Duyar kasan ekşici mode on.

Makarna al bol bol haşla, patates iyidir, kızartması haşlaması vb.
YUmurta her öğrencinin fiks menüsü.



İnternette arayarakta rahatça bulabilirsin gerekli tarifleri

Valla veganlık zor iş. Anne evinde 2 çeşit vegan yemek çıkıyodu ama şimdi kendi başına her yemeği vegan yapıp gerekli gıdaları alabilmek için mutfakta biraz uğraşman gerekiyor.

Öte yandan bahsettiğin şeyler yemek değil lapa olur, 1-2 kere zorla yer sonra tiksinir bırakırsın. Yağsız makarna belki yenebilir, ama onu da sosla falan tatlandırman lazım işte. Vegan ve senin anlattığın basitlikte bir hayat kurtarıcı yemek düşünemedim şu an aklıma gelirse yazarım.

@karasakal oha adam vegan demiş yumurta tavuk göğsü diyosun

jasdhas :D eleman veganım diyor siz yoğurt diyorsunuz :D

neyse, veganlık zor zanaat. takdir ediyorum irade meselesi.
internette falan güzel vegan tarifler var. facebook sayfalarında da var ayrıca. kendi sütünü bile yapabilirsin badem ile.

bakliyat ve tahıllar senin ilacın. öyle yağsız tuzsuz makarnayı 1 hafta bile yiyemezsin sürekli halde.

en iyisi haftalık yemek planları yapmak. bozulmayan, 2-3 gidebilecek yiyecekler iyidir.

- kuru fasulye ve nohut geleneksel usulle çok lezzetlidir. haftanın 2-3 gününü kurtarır rahatlıkla.

- haftanın bir günü sebzeli bulgur pilavı yapabilirsin. hem çok besleyici hem de çok lezzetli ve pratik. 1-2 gün de o gider.

- 1 gün istiridye mantarı kavurup biber ve soğanve zeytinyağıyla onu yiyebilirsin. pahalı dediklerine bakmayın, beşiktaş pazarında kilosu 10 lira. en az 3 kere yemeğini yapabilirsin. porsiyonu 3 liraya gelir.

- istediğin her türlü sebzenin yemeğini blendar ile yapabilirsin. kara lahana, havuç, mısır, brokoli mercimek vs vs ne aklına gelirse.

- tek başına doyar mısınız bilmiyorum ama salatalar yapabilirsiniz çeşitli soslarla. vinigret sos salatayı yalnız da çok lezzetli yapabiliyor.

- nohut'un çeşitli şekilllerde kullanıldığı özellile arap mutfağının lezzetlerine bir bakabilirsinizç özellikle falafel ve çeşitli türden humuslar da yapmayı öğrenince bir alternatif olur sizin için.

- zeytinyağlı yapılan her türlü yeşilfasulye, patlıcan,enginar,pırasa vs sebze yemekleri de geleneksel yemek kültürümüzde epeyce yapılan alternatifler. annenizden tarifleri alıp yaparsınız işte.

- vegan beslenecekseniz yazdan kurutulmuş sebze ve meyveler de oldukça kurtarıcı olur kış boyunca sizi. bu yaz o anlamda hazırlık yapabilirsiniz.

Makarnanın hammadesinde yumurta yok mu yahu ?

Organik özel olanları da hayli pahalı diye biliyorum.

sabır diliyorum

önerilerim;

nohut, barbunya ve beyaz fasulyeyi çokça haşlayıp birer seferlik olarak buzdolabı poşetlerine paylaştırarak dondurucuda saklayabilirsin. sonra çıkartıp yemek, humus, piyaz şekillerinde yapabilirsin.

aynı şekilde taze fasulye, bamya, ıspanak, semizotu gibi taze sebzeleri ayıklayıp, yıkayıp bölerek dondurucuya atarsın.

patatesi de soyar dilimleyip poşetlere ayırıp dondurucuya.

sonra akşam mesela fasulyenin birini çıkarttın 10 dk.da yemek haline gelir. yanına da bir pilav ya da makarna yaparsın istersen.

www.veganyemekler.com
Standart zeytinyağlı yemekler. Aklına takılan bir durum olursa mesajlayabilirsiniz. Ben de kansız besleniyorum.

Durumun veganlığa uygun değilse yani zaman ve maddi olarak bi süre vejeteryan takıl en azından yemekleri senin istediğin gibi yapıp önüne koyan birini bıuuncaya kadar..öbür türlü yoğurt yumurta tereyağ vs olmadan çok zor,sağlığından da olursun..mercimek buğday blender falan uç hayaller bi süre sonra yapmaktan da yemekten de sıkılırsın tavşanım bile hep maydonoz yemiyodu sıkılıyodu..

Öncelikle kimse senin veganlığının nedenini sormamış, ay şu veganların veganlığının nedenini mutlaka cümleye sıkıştırmalarından bayılacağım.

Zeytinyağlı yemek yap, üç gün yersin. Salata da olur.

bu entry sorunuzun cevabı sanıyorum. özet olarak bakaya kalma cezası ve savunma dahil bir takım belge imzalayıp sonradan okula kayıt yaptırabilmeniz için gereken belgeyi alabiliyorsunuz.

eksisozluk.com

kayıt için askerlik belgesi isteyecekler onu nasıl vereceksin?
hayırlı tezkereler şimdiden.

ikinci yorumu atan arkadaşın birinci yorumu okumasını tavsiye ediyorum.
@dahili meddah çok teşekkürler inşallah ben de atlatabilirim şu süreci.

tabi canım çok mantıklı. mektup yazarız size:)

don-atlet de getirin :)

şaka bir yana çok tehlikeli işler bunlar. avukat olarak söylüyorum bu arada. birebir aynı olmasa da kaskodan sizin gibi para almak için aracının terör eylemleri sırasında yandığını iddia eden bir şahıs da şahsen olmasa da gıyaben tanıyorum. cezevinde kendisi. don sıkıntısı yaşamıyormuş en azından:)

her yerde kamera var artık. polis ifadesindeki her ayrıntı sigortanın kurnazları tarafından didik didik inceleniyor. öyle kusursuz bir kurgu yazabilecekseniz bu işlerle uğraşmayın, daha büyük vurgunlar yapabilirsiniz:)

Piyasası 46 bin olan araca kasko 56 bin vermez. Sigortacılar saf değil öyle,

anahtarla çalınan araca kaskonun para vermesi enteresanmış.

yemin billah mı edeyim dostlar? 56 lira para aldı adam.

beyoğlu klemuri, gayet butik ve şirin bir yer. fiyatları pahalı değil.
alkol kullanacaksanız da kadeh değil şişe tercih edersin.

pizza olabilir, trio pizzeria var taksim'de. vejetaryen pizzaları da var türlü sebzeli peynirli vs.
duran sandviç'te güzel sandviç ve salatalar var. bir çok yerde de şubeleri var.
taksim'de hayvore var. bir süzü sebzeli yemek var. karadeniz yemekleri temel olarak.
fıccın var yine taksim'de. çerkes yemekleri yapıyorlar.

damario'da pizza
lokanta armut'da risotto ve salmon gravlax

vegan yemekleri deneyebilirisin,
listelist.com

açılın gurme geldi.

pizza beşiktaş point hotel in altındaki pialo da yenir.

que tal-şişhane (ispanyol)

hacı abdullah-taksim (osmanlı-türk)

5. kat- cihangir-sıraselviler hellimli salata özellikle. şef döktürmüştü.

daha bir sürü yer var. tavsiye verebileceğim ama bütçenizi bilmiyorum.

bebekte nişantaşında casita var mesela. mantısı on numara.

göktürk-kemerburgaz yolunda kardeşler lokantası var. kuru fasülyesini sabancılar bile tatmıştır.

ya da four seans hotel e falan git. adamlar döktürürler sana. salataysa salata. sebzeyse sebze.

liste uzar gider.

Sallama... Sallanmak için yapıyo bu heraketleri, sen sallama deli olsun.

Ha bir de; ergen ya bunlar

herkes genele uysun da rahat edeyim diyorsun değil mi? benim sana tavsiyem arada kendine "banane, ben ne karışıyorum" cümlesini kurman. rahatlarsın biraz.

Bence yemeği aynı onun gibi ye bi kaç gün. haklıymışsın böylesi çok daha güzelmiş de, çıldırsın ahahah :D

insanların düzeninden, beğenilerinden sanane?
herkes bir kalıptan çıkmak zorunda değil. karışmayın artık şu insanlara.

Bunu dert etmek de iyi alamet degil ama:)

Farkli olmaya calismak amaci guttuklerini nereden biliyorsunuz bu insanlarin. Ornegin tam da dedigin seyler bende var. Aciklayayim; once corba icmiyorum cunku corbayi onceden icersem yemek yiyemiyorum, corbayi sonra icince karizmama karizma katmadigimin da farkindayim. Yuzuklerin efendisi, star wars gibi filmleri de izlemeyenlerdenim. Ama ozel bir misyonum falan yok, bu filmleri sevmedigim icin izlemiyorum. Fantastik sevmiyorum ben, ne yapayim populer diye ben de seviyormus gibi mi yapayim? Bunlari yapmiyorum diye kimse kalkip bana "vay be, ne cool adam" falan demedi ve boyle bir sey de bekliyor degilim. Belki o arkadasiniz da boyledir.
Narsistlikle nasil bagdastirdiniz, onu cozmeye calisirken beynim yandi:)

verdiğin örnekler o kadar ufak ve önemsiz detaylar ki farkedip de kafaya takmana şaşırdım ben. Bu kişi hemcinsinse deli gibi kıskanıyosun, karşı cinsinse gizli gizli aşıksın bence. Sorun onda değil sende.

ambrosia +1

yüzüklerin efendisi, star wars gibi filmlerin de hiçbirini izlemedim

arkadaşlar ben bunları oturup tespit etmiş değilim kendisi söylüyor yoksa sevgilim felan değil nerden bilicem star wars sevmediğini. kendisi bunları övünç kaynağı olarak kullanıyor. misal çorbayı şiştiği için değil herkes öyle yaptığı için sonradan içiyor. benim derdim herkesi kalıba sokmak değil bu gibi saçma şeylerle öne çıkmaya çalışması

Farklı olmaya çalıştığını nereden biliyorsun, içine girip baktın mı? Doğal olarak böyle olamaz mı? Ama yok, herkes aynı olmalı. İnsanların aynı makineden çıkmış standart ürünler gibi birbirine benzemesi normal ama biri biraz farklı olunca orada dur. Böylesine önemsiz farklılıklara dahi tahammül edemeyip, çamur atmak hastalıklı bir zihin belirtisi. Doktora git.

bi ayrıca sokucam duyarınıza en ufak şeyde de duyar kasmayın arkadaş hemen kalıpçı,baskıcı faşit yaptınız benide

hay sikiyim duyarınızı ya hasta dediler şimdi de. kendisi söylüyo diyorum herkesle aynı olmak istemiyorum diye benim yorumum değil yani bunları yapıyor ve farklı olmakla övünüyor. gidin kenarda duyar kasın amk

sırf hayatını senin düzeninde yaşamadığı için mi "farklı"

sen de ona göre "farklı"sın farkında mısın?

kalıplarından sıyrıl ve insanları hayat tarzlarına, yaşantılarına ve zevklerine takılma.

yahu aman he de geç yani, boğmak istemek falan niye? takma bu kadar.

corbayi ben de sonra icerim. cunku corba tikarsa doya doya yemegimi yiyemem. en son yer kaldiysa icerim. belki o da oyledir.

sorun sensin gibi geldi bana. herkesi tektiplestirmek en buyuk sorunlarindan biri turkiyenin, farkliliga olan asiri tahammulsuzluk vs.

arkadaşlar neden ibreler bana dönüyor sürekli. benim kalıplarımı nereden biliyorsunuz acaba? saçları götüne kadar uzamış,sakallı 150 kiloluk bi adamım ben benim sıradan olup onuda kendime benzetmek istediğimi nerden anlıyorsunuz. bu durumda ön yargılı olan siz olmuyormusunuz?

Ben de saydıkların gibiyim ama birisi sormazsa demem.
Dediklerin çok ufak şeyler. Karşındaki insan özellikle söylüyorsa tarzından vs doğru anladığını düşünüyorum. Böyle biri benim de başımda vardı. Okuldan tek arkadaşı benim. Kimseyle anlaşamıyor ve sürekli ne kadar farklı olduğundan bahsediyordu dediğin gibi. Bir de benim baya bi tanıdığım vardı onlara laf ediyordu. Hepsi aynı tip insan, ben şu sporu yapıyorum, yağ oranım sıfır (içimden oha iyi cahil sandı beni diyorum) benim zevkim şöyle benim seviyeme çıkamazlar falan diyor sürekli bir övünme hali. Bir yerde okumuştum ailesinden yeterince onay almayanlar böyle farklı şeyler yaparak, belirterek onaylanma ihtiyacı hisseder diye sonra kız laf arasında ailem hiç bir yaptığımı beğenmezdi hep daha fazla isterlerdi o yüzden böyle hırslıyım her şeyi kendim başardım falan filan dedi şimşekler çaktı tabi o anda.
Ben narsistlik+aile diyorum. Böyle insanlar negatif enerji veriyor karşısındakilere. Ben yavaş yavaş uzaklaştım siz de takılmayın çok.

@jazzabel
hay yaşa ya. derdimi anlaya biri çıktı sonunda. çok mutlu oldum şuan :D
yazdıklarım benim gözlemlediğim şeyler değil kendisinin övündüğü şeyler o yüzden gıcık oldum ve boğsam mı diye geyik yaptım. en güzeli fazla muhattap olmamak gibi

@genc irisi kabul et ki sen "hasarlı"sın.

bu beğenmediğin cevaplara tik atmamandan bile anlaşılıyor. :)

popüler kültürün köpeği olmadığı için helal olsun o arkadaşa. hastayım böyle marjinal insanlara.

@kakao tik atmanın amacı bu değil mi zaten? genelim işine yarayanlara tik atılıyo olsa sadece duyuru sahibinin tik yetkisi olmazdı. burdan nasıl bi çıkarım yaptın ki

Ben de öyleyim. Niye yapıyorum çok iyi anlatamam ama içimden gelmiyor. Mesela twitter yeni yeni kullanılıp yaygınlaştığında ben hiç bulaşmadım, uzak durdum.

Aşırı film izlerim ama dediğin o filmleri hiç izlemedim. Behsat Ç'dir Leyla ile Mecnundur hiç bulaşmadım.

Halil Sezai'yi kimse bilmezken dinlerdim, bir meşhur oldu, adamdan tiksindim.

Herkesin yaptığı şeyleri yapmak hoşuma gitmiyor. Beğenilerimin, sevdiğim şeylerin kendime has olması daha lezzetli geliyor.

Bu saçmalıklar ile övünmediği sürece on numara beş yıldız

yeniden devretmesi gerekecek.

başlıkta yazıyor.

eksisozluk.com

greepeace bu tür kitle eylemlerine kitle olarak katılmıyor. onun yerine daha dikkat çekici ve küçük gruplarla eylemler yapıyorlar.

ha greenpeace ne kadar samimi bir stk'dır bir de ona bakmak lazım. genelde suya sabuna dokunmazlar, siyasi iktidarla dalaşmazlar.

gezi parkına katıldılar diye hatırlıyorum ben nedense.

siyasi iktidarla dalaşmazlar mı? 4 ayımı greenpeacete geçirdim. soma dahil birçok eylemde yer almış bir stk'dır. artvin olaylarında da yer aldı/alıyor. hem hukuksal olarak hem de eylemlerle.

yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına tamamlamak istedim. amacım greenpeace'i kötülemek, yaptığı işi kıymetsizleştirmek değil. fakat siyasi iktidarla doğrudan karşı karşıya gelebilecekleri eylemlere katılmadıklarını söylemek istedim sadece. bu benim şahsi gözlemim.

gezi parkı'na katılmaları bir şey ifade etmiyor benim için. gezi parkı'na 10 milyon insan katıldı ülkede. mhp'liler de vardı ya da futbol kulübü taraftarları da(evet çarşı örgütlüydü) şimdi tutup bunların tümünün sistem karşıtı olduğunu söyleyebilir miyiz?

herkes her şeyi yapsın demiyorum. greenpeace'in yaptığı iş farkındalık yaratmak açısından önemli ama sadece o kadar.

"Durumu lehinize çevirmeye çalıştığınızı görüyoruz ve elde etmeye çalıştığınız avantajın farkındayız" olabilir mi?

ticari farkındalık, ticari zeka, ticari bişeyler bişeyler. 2 kelime, birincisi ticari.

@dahili meddah aradığım tam olarak buydu sonsuz teşekkürler

Kurumsal değilsen "hayırdır gardaş memleketin akıllısı sen misin? Sen giderken biz unutuyorduk dersin"

Kurumsal veyahut nezaketin şart olduğu bir işse "sizin istediğiniz ya da teklif ettiğiniz şey bizim için büyük zararlar anlamına geliyor. Kabul etmemiz mümkün değil." benzeri girilebilir.

senin tuttuğun fare kadar benim kedi zikmişliğim var da denilebilir.

mekanların tümü uyduruk desem yeridir. levent çarşı içinde kırkpınar var gerçi ama biraz tuzludur. gelmeden bir şeyler yemenizi tavsiye ederim.

Uzak kaçmazsa Kuruçeşme Kahvesi var

uçan ev'de çok oyun var, belki iskambil kartları da vardır.

@Icha
Kuruçeşme Kahvesi'ni gugılladım da sanki sadece okey var gibi, kağıt oyunları oynanıyor mu, biliyor musunuz?

taksim'de ikinci kat var.

evet o yüzden ben kadın erkek ayırmadan herkesi dövme taraftarıyım her zaman..

ee hakedene budaklı meşe odunuyla dalacaksın hacı.

Siddetin her turlusune karsi cikiyoruz. Birine karşı çıkınca diğerine destek olduğun anlamına gelmiyor zaten.

Sokak hayvanlarını koruyalım gibi postların altına, "bir dilenciye ekmek vermezsiniz ama" filan yazıyor musun?

Devlet eliyle öldürülen insanlara yürüyüşler düzenlenince hemen "şehitlerimiz!!! anca ermenilere yürüyün" gibi düşünüyo musun?

Bunların hepsi hemen hemen aynı gerzeklikte bak.

kadına şiddet herhangi bir şiddetten bağımsız olarak sadece kadın cinsine erkekler tarafından yöneltilmiş şiddet olduğu için olabilir mi? erkeğe şiddet diye bir kavram yok çünkü. erkek, erkek olduğu için uğramıyor şiddete, başka sebeplerle uğruyor.

Evet sacma buluyorum. Turkiye'de kadina yonelik siddet diye bir sorun yok. Turkeye'de bir siddet sorunu var. Ogretmen, ogrenci, doktor, hukukcu herkes tepkili, herkes sinirli. Devletin en ust kesiminden bir tane sevecen laf duydunuz mu?

Ayrica erkegin, kadina yonelik ustune ayrica konusmaya deger bir siddeti olduguna da inanmiyorum. Sozlukteydi yanilmiyorsam, bir istatistik her kadina karsi 9 erkegin olduruldugunu soyluyordu. Kadinin kadina siddetinin yaninda erkegin kadini oldurmesi onemli degil. Erkek kadini en fazla oldurur, kadin kadini nesiller boyunca boyunduruk altina alacak tum kurallarin koruyucusudur.

Kadin kendini diger kadinlardan daha ustun gosterecek tamamen erkek tarafindan belirlenmis namus kavramininin en onemli savunucusudur. Tecavuze ugrayan kadina "o saatte orada ne isi varmis" sorusu kadinin daha cok isine geliyor.

Kadinin kadina siddeti kadinlar kendi kurallarini yazmadigi surece devam edecek.

Erkek döven kadın çok istisna bir durumken zeka yoksunu erkeklerin bunu sıkça yaptığını bildiğimiz için kadına şiddete hayır diyoruz. Eşiniz sizi döverse sizi de savunuruz elbette.

kadın ve erkek sahip oldukları haklar konusunda eşitler, fiziksel anlamda eşit değiller. genellikle kadınlar, bedenen daha güçsüz oldukları için şiddete daha fazla maruz kalıyorlar ve kendilerini savunamıyorlar. "kadına şiddete hayır!" derken kendini savunamayanları savunmaya çalışıyoruz. çelimsiz bir adam başka bir adamdan dayak yerken de aynı tepkiyi veriyoruz yani şiddetin her türlüsüne karşı çıkıyoruz.

kadına şiddet sadece fiziksel değil. dilimiz cinsiyetçi (insanoğlu, adam olmak, karı gibi gülme/ağlama, vs.), küfürlerimiz cinsiyetçi (amına koyayım, ananı sikerim gibi erkek cinselliğini yüceltip kadın cinselliğini aşağılayan şeyler), kadınlar aynı iş kolunda daha düşük maaş alabiliyor, kadınlara devlet tarafından "EN AZ üç çocuk yapıp evde oturun" deniyor, ahlak kelimesi yalnızca kadın bedeniyle özdeşleşmiş durumda, sürekli olarak erkekler kadınlara ne yapması, nasıl giyinmesi konusunda bir şeyler öğretmeye çalışıyor, kadınlık anneliğe indirgeniyor, kadınlar erkeklerin malı/mülkü gibi davranılıyor (o benim namusum gibi saçmalıklar mesela), haber bültenlerinde olaya karışan kişiyse kadınsa buna özellikle vurgu yapılıyor (kadın terörist, kadın sürücü, kadın hırsız), kız çocukları mal gibi alınıp satılıyor, bazı bölgelerde okula gönderilmiyor, mecliste çok az kadın var, kadınlar işyerinde mobinge uğrayabiliyor, taciz sokakta/işte/ailede her yerde var, tecavüz kurbanları büyük oranda kadınlar oluyor, her yıl kocası tarafından öldürülen kadın sayısı artıyor...

bunların hepsi şiddettir. listeye daha devam edebilirim ama işlerim var. kadına yönelik erkek şiddetinin cinsiyetçi ataerkil toplum yapısıyla alakası var, bunu "toplumda şiddet var zaten" diyerek aradan çıkarmaya çalışmak, kusura bakmayın ama biraz art niyet gibi geliyor bana. bu kadar da kör olamazsınız. bu bir kadın sorunudur, dünyanın her yerinde de olan bir sorundur. bundan 40-50 yıl önceye kadar kadınlar seçimlere bile katılamıyordu bazı avrupa ülkelerinde. neyse ki bok atıp durduğunuz feministler var da dünya iyi bi yerlere ilerliyor haklar konusunda.

edit: "hiçbir aklı başında ve haysiyetli kadının, aşırı ve anormal dekolte kıyafetler giyerek, mahrem yerlerini teşhir ederek, edeb ve hayâ dışı kışkırtmalar yaparak erkekleri tahrik etmeye hakkı yoktur. kadın öncelikle anne, eş, bacı ve kız evlattır. cinsellik, ahlak, edeb, hayâ, iffet sınırlarını zorlayan kadınlar, kendilerine yapılan tecavüzleri teşvik ve dâvet etmiş olur… laik sistemin büyük ayıplarından biri, ülkemizdeki yasal seks köleliğidir. bayağı ve seviyesiz saldırgan erkekler elbette suçludur ama onları kışkırtan kadınlar da dolaylı şekilde suçludur."

m.habervaktim.com

kadına şiddet toplumun azımsanamayacak bir kesimi tarafından, normal, hak , gerekli vb. bulunduğu için farkındalık kazandırılması gereken bir kavram. cevaplardan birinde olduğu gibi misal bizim öğrenciliğimizde öğretmen şiddeti de öyle görülürdü. eti velilerin, kemiği öğretmenlerindi. ama git gide bu durum terk ediliyor, eğitimde şiddetin olmaması gerektiğinin altı çiziliyor. ve yüzde yüz olmasa da bu durumda bir değişim var.d
kadına şiddete de bu bağlamda bakmak lazım. kadına şiddet erkeğin bir hakkı, bir terbiye enstürmanı, doğal, alışageldik bir şey değil, olmamalı. ama maalesef geleneksel bakış, dini bazı öğretiler vs. bunu olumluyor. o zaman da insanların buna parmak basması,göstermesi, altını çizmesi gerekiyor. kadına karşı şiddet diye isimlendirmek, hakkında konuşmak, kampanyalar yapmak lazım. en basitinden sokakta herhangi birine vurursan olay polise yansıyacakken ve darp cezası alabileceksen, karına vurulduğunda bizi aile içine karıştırmayın diyen polisler, kocasıdır araya girmeyelim diyen halktan, kızım kocandır sever de döver de otur evinde diyen ebeveynlerden bahsetmiş oluyor böylece. biliyorsunuz aile içi şiddetin şikayete bağlı olmayan bir suç olmasının geçmişi çok eski değil. ve bu hale gelmesinde, feminist grupların, kadına şiddetin altını çizen kampanyaların emeği çok büyük. ama bazen yasalar toplumun önünde gidiyor. yasa var ama uygulayan yok. o zaman da bas bas kadına şiddet var diye bağırmak zorunda kalıyorsunuz işte. o polis memuru, sokaktan geçenler, komşular, ebeveynler değişsin diye.

Erkekler kadınlardan daha fazla şiddete maruz kalma riski altında. Erkeğin maruz kaldığı şiddetin sonuçları da genelde daha ölümcül. Sözlükte skeptico güzel şeyler yazıyor bu konuda. Bir bak derim.

kadınlarla ilgili organizasyonlarda gönüllü çalışıyorum çok uzun yıllardır. en son başvuru yapan kadın henüz 26 yaşında. ailesi tarafından 3000 tl karşılığı hiç görmediği bir aileye gönderilmiş gelin olarak. ilk eş uyuşturucu alışkanlığı olduğu için bunu pzarlamaya başlamış. sanırım kendi ailesi onu ancak ve ancak, sadece biz pazarlayabiliriz demiş olacak ki gidip almışlar, sonra şizofren bir amca oğluyla nişanlayıp, daha nişanlıyken dayak yemeye başlayınca biz daha bunu pazarlarız diyerek nişanı bozmuşlar. yine 3000 tl karşılığı başka birine verilmiş. bu eş ise ortada yok, gelen haberlere göre işid'e katılmış,10 aylık bebekle yapayalnız şimdi kadın. aile bebeğini istemiyoruz bırak gel diyor (bebek olursa tekrar başlık parası ile satmaları güçleşir). kayınpeder kendisi apartmanda yaşıyor ama bunu bahçedeki kulübede yaşatıyor, bu aralarda sık sık kovuyor ordan. bu kadın şu anda duvarlarında böceklerin dolaştığı bir evde yaşıyor, çocuğun eli yüzü böcek ısırıklarıyla dolu.

diğer başvurumuz izmir'de gaziemirde doğmuş büyümüş 23 yaşında bir kadınımız. hiç okula kaydettirilmemiş. okuma yazma bilmiyor, evlenene kadar gaziemir dışına da hiç çıkmamış. 4 çocuğu var, bir şekilde boşanmayı başardı, götürdüğümüz bütün yardımlara annesi el koyuyor biz çıkar çıkmaz çünkü 2 oğlu ve onlardan olan torunlar daha kıymetli, onlara götürüyor.

diğer kadınımız 2 yıldır ölüm tehditleri altında, defalarca evi basılmasına rağmen sağolsun gönüllü bir avukat sayesinde boşanabildi. tam 16 yıldır ağır şiddet görüyormuş. şiddet gösteren eski eşin abisinin biri avukat, biri savcı. gayet durumun farkındalar ama kardeşlerinin raporlu psikolojik rahatsızlığı var, atmışlar teyze kızlarının başına, çekiyor nasılsa, aman bizim hayatımıza bulaşmasın bu durum diye kıllarını dahi kımıldatmamışlar yıllarca.

uzun yazdım, içimde sıkıldı, kaldıki bunlar gördüğüm en ağır vakalar falan değil. ama şimdi bu hikayelerde ki kahramanların cinsiyetlerini değiştirip yazmayı denemeni rica ediyorum. bakalım oluyor mu, hikaye sana inandırıcı geliyor mu...

şiddettin her türlüsüne tabi ki karşı çıkıyoruz. ama ortada aleni bir şekilde daha dezavantajlı bir grup varsa, onlarla ilgili ayrıca mücadele edilmesinin hiç bir sakıncası yok. tersine artısı var. böyle bir mücadele kadını küçük düşürmez. bütünsel alandan baktığınızda da, şiddete karşı duruşun bir parçasıdır zaten.

Tum yorumlar, kadinin ayrica bir korumaya uzerine dusulmeye ihtiyaci oldugu yonunde olmus. Benim buna bir itirazim yok. Fiziksel olarak daha gucsuz olmalari bu toplumsal siddetten daha cok nasiplenmelerine yol aciyor.

Benim karsi ciktigim nokta: kadina siddete onlem almaliyiz dayanagi ile bunu cozemeyecek olmamiz. Bu bana sunu hatirlatiyor. Orman yanarken, cam agaclarini koruyalim demek gibi. Tamam onlari da koruyalim ama orman yaniyor.

Dunyada bunun tek bir istasnasi var. Arjantin ve brezilya. Hemen hemen tum alanlarda vasat olan bu iki futbolda inanilmaz basarili. Boyle bir ikinci ornegi yok bu durumun. Diger ulkelere baktiginiz zaman; ornegin yunanistan ekonomideki basari ile spor basarisi esit; banglades tip egitimi ve enduatriyel tarimda ayni seviyede yetersiz. Demem su; siddete karsi toplumsal farkindalik sadece kadin ozelinde tartisilamaz. Turkiye'de siddet sorunu var. Bu cozulurse kadina yonelik siddet diye ayri bir baslik konusmuyor olacagiz.

Yukarida; gelismis ulkelerde de kadina yonelik siddetin ayri bir baslik altinda incelendigi belirtilmis. Yani bunun ayrica bir mucadele kolu olarak devam etmesi gerektigi yonune fikir belirtilmis. Su var ki; kadin fiziksel olarak daha zayif. Erkekle karsilastirildiginda, maglubiyeti cok sasirtici degil. Ayrica zaten erkekler icin dizayn edilmis, erkekler icin kurgulanmis bir dunyada yasiyoruz. Kadinin erkegin izin verdiginden farkli bir rolu yok.

Mesele su ki: kadin kendi kurallari, kendi dusuncelerini, kendi yasayisini ortaya koymak zorunda. Ve daha kotusu: tekrar soyluyorum. Erkegin kadin uzerinde kurdugu tahakkumun esas savunucusu, kadinlardir. Erkek dilli kulturu ve ahlak anlayisini bizatihi kadinlar koruyup kollayip yuceltiyor. Kadinin oncelikle bir insan oldugunun bilincinde olmasi gerek. Eger kadin bir insan oldugunun farkinda olursa, cocuklarini da buna gore egitecektir.

Kendi evime bakiyorum. Anaannem ve babaannem kisin bizde kaliyor. 70 yaslarinda iki kadin kendilerini benim kadar degerli gormuyorlar. Her yemekte her olayda kayirildigini goruyorsun. Boyle gormusler. Onlara gore kadin kim olursa olsun erkek kadar deger hak eden bi varlik degil. Anneme bakiyorum o farkinda olayin. Ama o da kiz kardesim ve ben arasinda dengeyi kuramiyor. Sadece farkinda ama ne yapacagini bilmiyor. Kardesim ogreniyor. Demem o ki kusaktan kusaga kadin, insanlasmaya basladi. En kirsala kadar bunu duyurmak mesele. Sivas'in agri'nin urfa'nin bir koyunde de kadin insan oldugunun farkina varmali. Cunku bir sonraki kusagi yetistirecek olan kadinlar. Bir yerde, kendisine kotu davranan erkegi yetistiren de kadin.
Selametle

Merhaba, sacmaliyorsunuz.

Değil. Kadına şiddetten söz edilen size ana avrat düz giden, vuran, arabayla sıkıştıran vs. kadına yönelik şiddet değil. O olsaydı direkt şiddete hayır demek yeterliydi. Çünkü bu vb. durumlarda şiddet erkeğe de uygulanıyor. Bahsedilen kadına şiddet daha çok:

- bir kadın olarak sus

- kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin

gibi sözler ile çeşitli sözlü, fiziksel taciz ve tecavüz olayları, hatta küfürler. Buna çocuk gelinleri, kuma/çok eşliliği, okula göndermemeyi vs. bile katabilirsin. Gelişmemiş zihniyetlerde kadın konuşamaz, fikir belirtemez, itiraz edemez hatta sokakta yürürken bile erkeğin yanında değil arkasında yürür.

Ayrıca bir şeyin üzerine daha fazla düşülmesine yönelik hareketler diğerlerini umursamamak ya da arttırarak devam etmek anlamına gelmez.

Cok guzel cevaplar tesekkurler. Demek istedigim goruyorumki sizin de bilincinize işlemiş kadinin gucsuz bir varlik oldugu. Billboardlarda reklamlarda da dayak yiyen kadin figuru sanirim ogrenilmis caresizlik aşılıyor.

@dahili meddaha katılıyorum kadına şiddet kadının sadece 'kadın' olduğu için cinsiyetinden dolayı şiddete uğraması demek. Zannendiyorum bazı kavramlarla ilgili zihinlerde kargaşa var. Kadınla erkek eşittir bu demektir ki kadınla erkek yasalar ve toplum önünde eşit hak ve özgürlüklere sahiptir. Ama kadınla erkek AYNI demek değil bu aynı olsalar zaten kadın ve erkek diye 2 ayrı cins olmaz. Hepsi kadın ya da erkek olurdu.
Kadının kendi içinde ne kadar güçlü ya da sporcu olursa olsun ortalama bir erkekle fiziksel anlamda mücadele etmesi çok zor çoğu zaman imkansız ve bu yaradılıştan yani SADECE KADIN OLDUĞU İÇİN gelen bir durum. O yüzden KADINA ŞİDDET deniyor. 2 erkek kavga ettiğinden nispeten kendilerini savunabilirler arada farklılıklar olsa da bir denklik söz konusu. Bu sadece kadınlar değil bazı erkekler kendilerinden güçsüz oldukları için hem kadınlara çocuklara hayvanlara da eziyet ediyorlar. Hayvan da kendini savunamaz bir çocuk da. Bu diğer şiddetlere karşı çıkılmadığı anlamına gelmez. Sadece fiziksel değil, duygusal-psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddet kime yapılırsa yapılsın yanlıştır ve aklı başında insanlar bunu savunurlar.

bu arada @allah yazdıysa bozsuna da katılıyorum. Kadının erkekten güçsüz olduğu tek alan fiziksel güçtür bu da yaradılıştan gelen bir şeydir ve tartışma kabul etmez ama bunu değiştirecek olan yine kadınlar. Eğer bizim ülkemiz için konuşuyorum zaten batıda işler bu konuyla ilgili fena değil. Ortadoğu ülkeleri ve bizim gibi dini ve muhafazakar geleneğini toplumsal yapıdan uzaklaştıramamış ülkelerde ataerkil sistemin savunucusu kraldan çok kralcı kadın. Ataerkil sistem hangi görüşten olursa olsun, -ataerkilliğe karşı erkeğe bile- sırf erkek olduğu için sayısız haklar ve avantajlar veriyor. Hangi erkek bunu terk edip altın tepside karşı tarafa sunmak ister. Erkeklerin ataerkilliği savunması BİR YERE KADAR mantıklı kendi içlerinde. Ama stockholm sendromu mudur nedir kadınların bunu bu kadar benimseyip devam ettirmesi kendi canlarına malolan bir sistemi. Esas sorun bu. İş yine kadında bitiyor. Türkiyedeki bütün kadınlar, en azından büyük şehirde yaşayanlar bile- birleşse ve kendilerine çizilen uygun görülen değil de kendi yaşamak istedikleri yoldan yürüseler, baş kaldırsalar. Şu an kadına ne fiziksel ne duygusal şiddet hiçbir sorun kalöaz ataerkillik sorunu olmaz.

kocası/sevgilisi tarafından öldürülen, dövülen vs bir sürü kadın var anlıyorum. Fakat bunu devam ettirenler arasında yine kadınlar ve tercihleri de var bence.

ayrıca şiddet derken, illa neden karşı cinsin uyguladığı şiddet düşünülüyor? Biri "kadın erkeği döverse ona da karşı çıkarız" gibi bişey demiş. E peki erkek-erkeğe olan ne oluyor? Mesela geçen Turgut Vidinli restoran rezaleti olayında iki taraf erkek olsaydı kafa göz yarılır, hatta birileri vurulabilirdi. Yolda "yan bakma" adıyla adam dövülen, hatta bizzat hatırlıyorum bir Anadolu şehrinde "şort giydi, saç uzattı" diye dövülen ya da psikolojik baskıya uğrayan erkekler var. Kadın kadına da olabilir, iş yerinde kıskançlık durumlarından dolayı baskı gören mobbing'e uğrayan kadın yok mu? Ha erkek yönetici tarafından taciz edilen de var. Ama hep çok taraflı şeyler bunlar. Yeri geliyor kadın yönetici de çalışanı "kadın" diye eziyor.

Kadınlara uygulanan baskıya tabii ki karşı çıkmalıyız, ama bu toplumda(ve aslında dünyada da) sadece kadına değil erkeğe de yüklenen bir imaj (stereotype diyim) var, bu da bir çeşit baskı ve şiddeti de doğurabiliyor.

söz olarak saçma gelmiyor bana çünkü kadın erkek fiziksel olarak eşit değil ve bu durum kadınların şiddet görmesine neden olabiliyor bildiğiniz üzere.
hani eşittik, böyle laflar asıl kadını güçsüz düşürüyor gibi şeyler söylemek saçma oluyo yani, elbette şiddet başlı başına karşı çıkılması gereken bi olay ve burada @allah yazdiysa bozsun'a katılıyorum türkiye'de şiddet sorunu var fakat kadınlara karşı cins tarafından "karşılık veremeyeceği için" şiddet uygulanıyor, dayak atma hakkı olduğunu düşünen bi taraf var sonuçta.
bana saçma gelen şey oturduğun yerden kadına şiddete hayır diye bağırıp durmak, evet bu saçma bir şey.

kadına karşı şiddete hayır derken en azından ben kendi adıma sadece erkeğin uyguladığı şiddeti kastetmiyorum. gelinine fiziksel işkence bile yapan kayınvalideler var bu toplumda, ütü falan basan. kaldı ki bu saçma toplumsal sosyal rollerin erkeklerede ciddi şiddet uyguladığını düşünüyorum. erkeklerede öyle roller yükleniyor ki adamlar eziliyor bu rollerin altında. naif, düşünceli, eşitlikçi bir erkek bazı ortamlarda ciddi şekilde taciz ediliyor, küçük düşürülmeye çalışılıyor.

kadınlar daha dezavantajlı durumda oldukları için ayrıca böyle bir harekette var. ama bu demek değil ki diğer şiddetlere karşı değiliz. vidinli yorumuna gerçekten katılıyorum, silahlı çatışmaya bile dönebilirdi konu mağdurlar erkek olsaydı.

birde kadınların şiddet döngüsünden çıkması maalesef o kadar kolay değil. bazen bende diyorum neden katlanıyorsun diye, özellikle psikolojik ve fiziksel şiddet öyle bir boyutta ki değersizlik hissiyatı çok fena yakalarına yapışmış oluyor. dinleyince anlıyorum neden öyle ha deyince uzaklaşamadığını. kaldı ki görece olarak daha düşük sosyo-kültürel-ekonomik kesimdekiler kendi aileleri tarafından da tehdit ediliyorlar ayrılmaya kalkıştıklarında.

bu bence çok katmanlı bir konu. ne bu kadar hafife almak doğru, ne de sadece teoriler üzerinden gitmek.

"Ogrenilmis caresizlik" denen seyi cok yanlis anlamissiniz. Cok yanlis yerden giriyorsunuz kadina siddet olayina.

Yorumlarda fonda calan muzik grup yorum devrim demisler

Baktim oymus :)

aynen ben de baktım. yorumlara bakmak aklıma gelmedi teşekkürler

orjinal ismi devrim yürüyüşümüz sürüyor. kucaklaşma albümünde.

qashqai gibi araçların senin kullandığın golf, astra gibi araçlardan tek farkı birazcık yüksek ve iri olmaları. başka bir farkı yok.


ilk birkaç park manevrasında bekli zorlanırsın, sonra da başka bir sorun yaşamazsın. yüksek olmaları yola hakimiyetini artırıyor bile. bu bakımdan avantaj.

dert edecek kadar fark yok.


edit: uzun yolda ve şehir içinde eski kasa qasqai kullandım çokça. yeni kasayı da yine şehir içinde bir müddet kullandım. 2001 landrover discovery kullandım bir süre de.

peki bir de soyle bir soru sorayim. kiraladigim yerde manuel qashqai ve otomatik kia sportage var. kiralamada da yaklasik 100-150 tl oynuyor. deger mi otomatik almaya?

Yüksek olduklarından çok sert fren yaparsan biraz çalkalar. Daha sakin kullan alışana kadar.

dur kalk trafikte kullanmayacağına göre değmez :)

kia'dansa nissan tercih ederdim. düz de olsa.

tesekkur ettim cevaplar icin :)

4*4 araçların yola tutunması daha iyi oluyor. buzlu yollarda kullanacaksan bir lastiğin yola tutunması yola devam etmeni sağlayacaktır. 4*4 akıllı olanı değil de sürekli 4 çekeri olanı varsa ondan kiralamanı öneririm. subaru varsa gözün kapalı kirala.

kaşkai'nin 4*4 olmadığını biliyorsunuz değil mi?

Her modeli degildir ama 4*4 modelleri de var.

apartman görevlisi kat malikleri kurulu tarafından atanır prensip olarak. eğer kat malikleri kurulu, kurul kararıyla bu yetkiyi bir yöneticiye ya da yönetim kuruluna verdiyse bu iki organ tarafından da yapılabilir.

genel bilgiler ışığında sizin sorunuzda kafasına göre apartman sakinlerinin kendi aralarında toplantı yapıp karar vermesiyle böyle bir işlem yapmaları mümkün değil. ana taşınmazın kat malikleri kurulu bu konuda karar almadıkça hiç kimsenin böyle bir hak ve yetkisi yok.

diğer sorunuza gelirsek evet sigortasız çalıştırılan sürelerinin tespiti için (hizmet tespit davası) dava açma hakkına sahipler.asgari ücretin altında işçi çalıştırmak da yasal olarak mümkün olmadığından eğer işveren (apartman yönetimi) asgari ücret tutarında ödeme yaptığını ispat edemezse eksik kalan tutarları da evet ödemekle yükümlüdür.

size tavsiyem bu kişilere ulaşıp apartman görevlisiyle konuştuğunuzu, işlerini düzgün yapan ve sigortasız çalıştıkları halde bile ses çıkarmayan kişiler olduklarını, eğer işten çıkarırırlarsa 3 sene için de dava açabileceklerini, dava açarlarsa çok daha yüksek tutarda para ödemek (sigorta priminin 5 katını) zorunda kalabileceklerini anlatın.

bence etkili olacaktır.

öncelikle geçmiş olsun. asgari ücretin artması ile işçiyi işten çıkartmak haksız bir fesihtir. haksız fesih olduğu için de işçinin özellikle ihbar tazminatı alma hakkı doğacaktır.

bunun yanında, velev ki yönetim kağıt üzerinde haklı bir gerekçe buldu diyelim; işçi 15 yıl ve 3600 gün şartını sağladığı için haklı gerekçe ile bile olsa, kıdem tazminatına hak kazanır. bu da ortalama 35bin TL gibi bir rakam yapmakta. (ihbar dahil) -rakamlar net bilgi vermeyebilir. rakam daha az da olabilir daha çok da-

ve yine bunun yanında işçi yıpranma fazla mesai vb kalemler ile alacağı tazminat miktarını epey yüksek tutarlara çıkarabilir.

biz yine 35bin TL'yi baz alırsak 19 daireli bir apartmanda daire başına 1800 TL gibi ibr rakam ortaya çıkar.

ayrıca, 35bin TL verilip bu insan işinden edilmektense, bu 35bin TL bu insanın maaşına hak ettiği zam olarak yansıtılsa daha mantıklı olmaz mı? sesli düşünelim, asgari ücret aylık 400 TL gibi bir ek külfet getirdi. 35bin TL üzerinden hesap yaparsak yaklaşık 85 aylık maaş farkı bu 35bin TL ile rahatlıkla karşılanabilir. bu da 7 yıl eder.

zaten hak ettiği ve her halükarda işçinin kazanacağı 35bin TL'yi peşin peşin vermektense, işçiyi işinden etmeyip bu 35bin TL maaşına zam olarak yansıtılması hem apartman hem de işçi için yerinde ve olumlu olan. bence apartman yönetimine bu yönde bilgilendirme verirseniz onlar da bunu mantıklı bulacaktır.

umarım bu zor günlerde 20 yıldır aynı işi yapan birisi işinden, siz de sevdiklerinizden olmazsınız.

velayet konusunda bir çok kriter var. tarafların ekonomik durumları, tarafların şiddete yatkınlıkları, çalışıyorlarsa çocuğa bakabilecek durumda birinin olup olmadığı, çocukla görüşen psikolog/pedagog'un kanaati, çocuğun tercihi ve cinsiyeti gibi mevzular en önemlileri.

annenin çalışıyor olması elbette etkili olur ama mevcut koşullarda da anneye verilme ihtimali yüksek. bir de son dönemde çocuğun doğal çevresi gibi bir etkeni de dikkate alıyor yargıtay. yani çocuğun aileyle birlikteyken yaşadığı doğal çevresinden (mahallesi,akrabaları,okulu vb) uzak kalmaması ilk tercih oluyor.

Hakim, çocuğun velayetini ana veya babaya verirken, çocuğun yaşı, cinsiyeti, karakteri, ana babadan her birinin oturduğu yer ve bulundukları çevre, ekonomik durumları, ahlaki yapıları, ana ve babanın çocuğun gelişmesi üzerindeki etki derecesi, idrak gücüne sahip olan çocuk dinlenmeli ve isteği dikkate alınmalıdır.

Kaynak: av-saimincekas.com

sakın öyle bir ifade kullanma. tavrını sürdür, ben öyle bir yayın yapmadım demeye devam et.

Ama o zaman da LigTV'yi kapalı tutacaklar bana? Gerçi gidip LigTV aboneliğimi kapattım aslında. Bu aylık ücreti ödememe rağmen iki haftadır izleyemiyorum, bir hafta sonra kapanacak üyeliğim, ödemeyeceğim. Fakat muhtemelen gelecek sezon için açmak istersem aynı statüde kalacak durumum.

çok daha ciddi sorunlar yaşayabilirsin, digitürk'ü falan boşver. bu şekilde kapatabiliyorsan kapat olayı.

Seneye başkasının adına açarsın aboneliğini boşver kapat gitsin.

ekrana gelen üyelik numarası yayında göründü muhtemelen. yani yapmadım demenizi yemezler hiç bir şekilde.

Evet yemezler de... Yani şu an "Bir daha yapmayacağım" deyip yapmazsam beladan kesin olarak kurtulur muyum, onu merak ediyorum aslında. Şu an üyeliğimi iptal ettirip başka bir işlem yapmazsam, askıda kalmış bir durum olarak önüme tekrar çıkmasın ileride yine?

irade beyanı istemiş adamlar resmen.
valla işlem yapacak olsalar bence yaparlardı ama "git böyle söyle sorun olmaz" dersin adamlarda kaydın olacak, cezası çok fazladır muhtemelen haklı olarak. büyük para gömüyor adamlar.

ben olsam söylemezdim ama söylersen de bir şey olacağını sanmıyorum.

resmen pis işlere bulaşmışsın. nasıl yapıyorsunuz ya böyle şeyler, nasıl bulaşabiliyorsunuz aklım almıyor. biraz bana çekin düzgün olun :DD

Kirayi bilemiyorum da bizim burda cok sayida satilik kiralik ilanlari var. aylarca bos duruyo evler. Gerci ev sahipleri de fiyatlari dusurmuyor galiba cunku makul fiyattaki evler 1-2 haftada satiliyor

konut fiyatlarının da kiraların da düşeceğini sanmıyorum.

düşer mi? 2000 liralık ev 1000 liraya düşmez :) düşse düşse 1800e düşer en en fazla. o da ev sahiplerinin genel olarak fiyatları abartmasından dolayı. her yıl şirkette bu tür şeyler konuşulur, "bilmemneyi atlatsak rahatız" söylemleri bitmez :)

Yok hocam düşmez. Yani en azından İstanbul'da kentsel dönüşüm devam ettiği müddetçe kiralar artmaya devam eder.

yaşınızı bilmiyorum ama
bunun 1 yöntemi var, sizin yaş tutmuyorsa
anne-babanız kiracı idiyse 99,2001,2008 gibi kriz dönemlerinde kiraları düşmüş mü sorabilirsiniz.
benimkiler hep lojmandaydı ev sahipleri devlet baba ben soramıyorum. ben 2008de kiracıydım ama türkiyede değildim vs. elimde done yok kısacası. cevabı ben de merak etmekteyim.
kriz gümbür gümbür gelmekte ancak zaten bu kadar çok inşaat yapılması kısmen ticaretten imalattan vb. umudu kesen insanların inşaata yatırım (!) yapmasıyla oldu, bir krizle bu olay pat diye patlar mı? o kadar ekonomi bilgim yok.

muhtemelen 1 sene erteleme sebebi sayacaklardır. bir daha gittiğinizde de aynı gerekçeleri sunarsanız muhtemelen askeri hastaneye sevkederler. askeri hastanenin kararına göre durumunuz belli olur.

@dahili erteleme verirler mi hocam gerçekten?

işin uzmanı değilim kesin olarak öyle olur diyemem ama alma ihtimaliniz var. hastalığınıza koyulan teşhislerle ilgili bulabildiğiniz tüm doktor raporlarını vs toplayıp götürün. mümkünse bir devlet hastanesinden kurul raporu alın.

@hayirsiz, hiperaktivite çok ciddi sıkıntı hocam, biraz hızlı koşunca kalbim çamaşır makinesi gibi oluyor, ilacı kullanmayınca zaten çok ayrı sıkıntılar...

askerde ilaç kullanamazsan sıkıntı olur. bakma öyle revir var, askerler doktora çıkıyor vb geyiklerine. ilaçlarına bir el koyarlar bir daha al alabilirsen. sıkıntı olur.

bence iş tamamen asker hastanesinde sana bakacak olan doktorda bitiyor. onun isnafına kalmışsın. askeriyede de standart diye birşey olmadığından bu durum doktorundan doktoruna çok değişecektir. şu aşamada birşey söylemek zor.

misal bizde kalbinde sorun olan bir gayrimüslim arkadaş gelmişti ksıa dönem. silahlıkçı yaptılar bunu, tüm gün orda oturdu silah dağıttı ama askerdeydi yani muaf olamamıştı.

edit: ama kesine ykaın olarak sana silah vermeyeceklerini söyleyebilirim.

Hayirli teskereler kardesim. Kis mevsimi askere gitmeni onerebilirim.

baya düşük ihtimal.

rdm'de yaparsın askerliği

Askerlik şubesine gittiğinizde durumunuzu izah edin. Sizi askeri hastaneye sevk ederler. Orada psikolojik testler vb. yapılıyor. Heyete giriyorsunuz. Dedikleri gibi önce erteleme verirler. Üç yıl üst üste erteleme verebilirler. En nihayetinde karar veriyorlar askerliğe elverişli olup olmadığınıza dair. Bence mutaf olma ihtimaliniz var ama kesin olur veya olmaz demek afaki konuşmak olur. Yapılan psikolojik testler vb. sonucunda verilecek heyet raporuyla kesinleşir.

Mutaf değil muaf olacak. Telefondan yazıyorum, düzeltemedim.

Moral bozmak gibi olmasın ama hayırlı teskereler sayılı zaman çabuk gecer

oralar film seti veya önceden temizlenmiş, dekorlanmış yerler olduğu için problem olmuyor. Ama sen bence deneme kendi başına. mikrop kapıp hasta olabilirsin.

Bu arada okuman yazman da baya iyi görünüyor, kaç yaşındasın bakayim sen?

dalga mı geçiyorsunuz? gerçek hayatta olması imkansız bir çok şey oluyor filmlerde, bunu mu kafaya taktınız?

kardeş dizi izlediğinin farkındasın di mi?

şey gibi oluyo bu. lost izlerken ya bu kadınların kılı tüyü niye çıkmıyo :// demek ki gibi bişey bu.

ya iyi misiniz arkadaşlar? dizilerde ve filmlerde neden mikrop kapmadıklarını soruyorum.

iyiyiz, şahsen ben iyiyim:) filmin kurgusuna mikrop kapmaları yok demek ki. ne dersiniz olabilir mi?

edit: aa dur, sen yoksa onların gerçekten bok dolu kanalizasyonlara mı girdiğini sanıyorsun?

Dizilerde ve filmlerde insanlar neden WC'ye gitmiyorsa o sebepten.

WC'ye gitmekle, kıl tüy çıkmamasıyla aynı şey değil ki bu. gayet süper kahraman gibi yaşıyorlar.

Çünkü diziler kurgularının gerçekçiliğiyle ön plana çıkmıyorlar. "süper kahraman gibi" omasını talep ediyor tüketici, arz da bu yönde oluyor.

ABD'deki kanalizasyon sistemleri çok büyük, bilgim yok ama tahminen belki sulandırılıyor veya sık sık filtrelendiriliyor olabilir. Ama muhtemelen saçmalıktır.

Dalga geçilecek bir şey yok, gayet mantıklı bir soru sormuş yahu, niye üzerine gittiniz bu kadar? Filmin kurgusunda adam pasta sıçıp onu yese "hmm kurgusu öyle olduğu için olabilir mi? bunu mu takıyorsun?" mu demek lazım.

Neden başrol oyuncuları ölmüyor? Aslında basit detaya inilmiyor, asıl amaçtan şaşmamak için. Hani baĞzı filmlerde "yoohhğğ artık amk" diyoruz ya onun gibi işte.

Düşünsene başrol oyuncusu yürürken birden başına inşaattan tuğla düşüp öldüğünü, normal hayatta oluyor filmde de olsun. Ya da işine giderken oyuncunun olduğu yer patlasın, ölsün? Araba çarpsın karşıdan karşıya geçerken, otobüs ezsin? Bunlar olmuyor çünkü "Film".

Gün gelirde imkan bulursam kanalizasyona indiği için ölen insanın hayatının filmini çekecem. Ya da durakta beklerken DALLAMA bir otobüs şöförünün gelip seni ezmesi gibi. Ya da madende çalışırken patlama yüzünden ölmek. Mitinge gitti için ölen insanlar...

yahu gercekten kanalizasyonda cekildigini mi saniyorsunuz onlarin?

www.youtube.com

edit: soruyu ben boyle anladim, iki turlu anlayan insan tipi de var. bilemedim.

Arkadas galiba dizilerde senaryo geregi neden mikrop kapmadiklarini vs soruyor. Hemen vurmayin.

bence pinkpeony senaryoda neden hastalanmadiklarini sormuyor, kastettigi sey adamlarin film cekimi sirasinda oraya gercekten girdigi ve gercek hayatta neden hastalanmadiklari sanirim???
zaten gercek kanalizasyonda cekilmiyormus.

süper zeki duyurucular yine amacından çıkarmışlar soruyu.

bence film/dizilerdeki aptalca mantık hatalarından yalnızca bir tanesi.

ya nedense insanlarda bi "gerçekçilik" sevdası oluşmaya başladı, kim başlattıysa ben onun ta... Abi dizide filmde en ufak bişeyde hastalanıp ölseler öyle dizi mi olur, o zaman Die Hard'lar Mission Impossible'lar yapılabilir miydi? Bu gerçek dışı halleri çok güzel bence. Ha o dizide boka batıp aynı kıyafetle devam ettilerse evet bi temizlenme sahnesi konulabilirdi. Ama genel olarak sinemada, dizilerde gerçekçilik değil "inandırıcılık" önemli. Bu anlattığınız inandırıcı olmadığı için garip geliyor, yoksa o dünya öyle olsa herkes kanalizasyonda yaşasa hatta orada pizza yeseler(Ninja Kaplumbağalar) kimse çıkıp sorgulamaz.

hatta bu durumu düşünmek okumak araştırmak isteyen arkadaşlar için (bkz: suspension of disbelief) diyip kaçayım.

Bu tarz şeylere inanmam ama benzer durumlar başıma geldi 2 defa. Biri büyükbabamda, diğeri amcamda. Halamlar, amcamlar falan bütün kardeşler yıllar sonra ilk kez bir araya geldiler kuzenin düğününde. Hasret giderdiler falan. Sapasağlam, turp gibi adam 2 ay sonra kalp krizinden vefat etti.

Amcam da kanserdi. Oğlu yurtdışındaydı, kızı da başka şehirde üniversitedeydi. 2 gün yoğun bakımda kaldı amcam. Kuzenler yanına gelince onları gördü ve birkaç saat sonra vefat etti.

Acikcasi ilahi acidan bakarsak ben aksine, ironik derim. Soguktan öldü, simdi sicakta defnediyoruz, bosuna öldü gitti der gibi.

Ama normalde bunlar senin basindan gecse ne düsünürdün dersen, aklima ölüm kalim degil, ya düne bak soguga bak bi de su sicaga bak. Iklimler degisiyor dünyanin düzeninin icine ettik diye düsünürüm. Diger hikmet su bu aklima gelmez.

adam asıl hastalığından kurtuluyor, sonra gidiyor basit bir enfeksiyon yüzünden pat diye ölüyor. bence durum tam tersi, şanssızmış. ne açıdan baktığına bağlı.

bunların tümü dünyayı ben merkezli düşünmekle ilgili şeyler. hayatta sadece kendin varmışsın,olan herşey senin etrafında oluyor gibi düşünürsen herşeyden bir anlam çıkar.

herşey normal. ihtimal dahilinde olayların sıralaması. herhangi bir şekilde olabilirdi. doğaüstü birşey yok.

salih necar'ı devlet açıkladı saldırıdan hemen sonra hatta ailesini vs vs bile söylediler. sonra ailesi yalanlama yaptı bizim ailemizde 92 doğumlu salih necar diye biri yok dedi.

sonrasında tak eylemi üstlenerek abdulbaki sönmez'in ismini verdi. saldırıyı yapan da bu bilgilere göre tak'ın açıkladığı kişi.

Ya o da enteresan necar soyadlı 1 aile mi varmış. Bu da bana saçma geliyor da, oğulları ölmese neden taziye çadırı kursun vandakiler, çok saçma pff.

necar soyadlı bir aile yoktur tabi de devlet ailenin tüm seceresini açıkladı, hatta suriye istihbaratında çalıştıklarını vs söyledi. yani necar isimli herhangi bir aile değildi işaret edilen, nokta atışı "şunun şunun oğlu,çocuğu" şeklinde açıkladılar.

üstlenilen eylemlerde genelde yanlış bilgi verilmez.

katılıyorum, bence de tak üyesi yapmış. Teşekkürler.

En son soyle bir sey diyorlardi. Bu kisiyi parmak iziyle tespit etmisler. Salih necar diye sahte bir kimlikle suriyeden giris yapiyor sanirim, orada da parmak izi alip boyle kaydediyorlar. Beyan uzerine kayit yani. Sonra aile cikinca dna teshisi icin ornek aldilar. Yani ikisi ayni kisi olabilirmis.

sürekli bir davranış değilse alınmanızı gerektirmiyor bence. eğer yakın arkadaşsanız şakayla karışık "ya iki kelam edemedik" diyebilirdiniz. bence bir dahakine deyin.

eve kaçta giriş yaptınız, tam olarak kaç dakika konuştu, kaçta uyudunuz?

bunlar önemli gibi geldi şimdi :)

dediğiniz gibi ise ben de biraz alınırdım. ama yakın bi arkadaşınız ise çok takmayın. olur öyle bazen.

Biraz garip gerçekten de. Rahatsızlığını uygun bir dille kendisine de iletmelisin.

samimi arkadaşımsa -ki gece kalmaya gitmişsem samimidir-

"sikicem olm kapa şu telefonu iki muhabbet edek" derim direkt.

yakın arkadaşıma zoraki olarak kalmaya gittiysem istediği kadar konuşur, hiç rahatsız etmem.
eğer bir plan program yapılmış ve onun sonucunda gitmiş ve böyle bir durumla karşılaşmışsam konunun ciddiyetine göre (ölüm,kaza,hastalık vs.) tavır alırım, bahsettiğiniz gibi kakara kikiri ise çıkıp giderdim.

her gün gelen birinin yaninda alinmaz, kirk yilda bir görüsüyorsam alinirdim.

planlari yapmissin da onun haberi var miydi mesela?

Beraber vakit geçirmeye karar vermişseniz ama o sürekli sevgilisiyle konuştuysa çok büyük denyoluk yapmış. Ama sen kalacak yerin yok diye zoraki falan gittiysen ayıp yok.

-yok kaç dakika konuştuklarının hesabını tutmadım tabii ki :D ama bana uzun geldi.
-evet yakın bi arkadaşım, evet bi plan dahilinde ayarlamıştık.
-ölüm kaza gibi ciddi bi konu yoktu.
-hoparlörü kulağı ağırdı diye açtı (açarken de sordu rahatsız olur musun diye)

Biraz ayılık etmiş. Söyle bir dahakine.

Apollo acikken "sikerim yapcaaniz işi, hayvan gibi şiyyapiyorsunuz yahu" diye yuksek sesle bagirir, evi terkederdim. Amk iyi ki bi sevgili yapmissin denyo. Bence sana hava atmak icin de yapmis olabilir. Boylelerinden asla arkadas olmaz. Muhabeetinize sokayim sizin.

trip atma sacma sapan basgan.
ben bir gun arkadasima gittim.
eleman telefondaydı.
biz ye ic takil ps3 alkol vs. eleman hala telefondaydı.
bir ara ben uyudum sabah 5 gibi kalktim hala telefondaydı.
oeh dedim ama arkadasima kızmadım.
manita dedin mi akan sular durur.

geri kalan kredi tutarını satış bedelinizle kapatıp ev üzerindeki banka ipoteğini kaldırıp evi satabiliyorsunuz.

geri kalan ana para miktarın tamamını toplam bedel üzerinden %2 ceza ödeyerek kapatma imkanına sahipsiniz.

öncelikle hesap için kredi alacakmış gibi bankadan maliyet çıkartman daha doğru olur.
sonrasında banka eksper gönderiyor evinin değerine göre kredi veriyor. bu senin kredi gücüne oranlar max %75 oluyor genelde.
sonrasında evi alırken tapu karcı ve masraflar otaya çıkıyor. bu alıcı da %2 satıcı da %2 olmak üzere %4lük bir maliyet olur. evi satan kişi maliyetleri sana yasıtmak isteyecektir. bu da %4 ü senin ödeyeceğin manasına gelir.
emlakçı komisyonu da %3 civarinda olur.

özet olarak ev alırken ev fiyatının %7 si kadar masrafın olacak. bunu üzerine eksperin ücretini de ekle.

krediyi erken kapatırken bankalar genelde %3 erken kapama cezası kesiyorlar.

evi alıp seneye satarsan %10 dan fazla prim yapması lazım ki öncelikli olarak masraflarını karşılayabilsin.

150 bin krediye karşılık 276 bin mi ödeniyor vay anasını :o

ufak bir not vereyim ben de;
2310*12 = 27720 TL ödediğinizde bunun büyük kısmı faize gidecek. yani borcunuzun anaparası 27720 lira azalmayacak. bunu da hesaba katın.

Sonuç olarak, örneğin 1 sene kredi borcu ödedim, kalan borcum ilk sene hariç kalan 9 yılın anapara ödemeleri + erken kapama cezası gibi masraflar oluyor, doğru mu anlıyorum?

evet kalan süreye ait anapara borcu ve varsa kapama cezası. ceza var mı yok mu ondan emin değilim. erken kapama cezası yok artık falan diyorlardı bir ara.

balkonu pvc ile kapatma gibi bir düşünceniz yok ise ve kuşların belirgin kondukları bir yer varsa kuşsavar yerleştirmek engelleyebilir, google dan aratıp bakarsınız. Poşet-cd takma gibi girişimler çözüm olmuyor genelde.

balkona bir kaç tane poşet bağlayın şöyle rüzgarda uçuşan, korkup gelmezler.

yuvada yavru ya da yumurta var mı?

o gübreler bildigim kadariyla degerlidir. bahçe isiyle uğrasanlara satabilirsin.

Tavan ile klima motoru arasinda yuva. Bakamadim ne var ne yok ama kaldiririm. Bir sey varsa tasirim catiya.

Pvc yapmam ama bu balkon brandalarindan mi ceksem acaba diye dusundum.

yuvada yavru ya da yumurta yok değil mi?
varsa dokunmayın yavrular büyüyüp gidene kadar lütfen

sakın kuşsavar yapmayın. civarda insanlar evlerinde kanarya ya da muhabbet kuşu falan besliyorsa hayvanın hayatı kelimenin tam anlamıyla işkenceye dönüşür.

@sen git ben geliyorum, merak ettim doğrusu kuşsavarın çevredeki evcil kuşları nasıl etkilediğini. güzel bir görüntü oluşmadığı konusunda katılırım ama.

@candanag

ben kuşsavar ile kuşları kaçıracak ses dalgaları yayan ciharzları kastettiniz sanmıştım. şunun gibi: www.hepsiburada.com

@sen git ben geliyorum, o aletleri ilk defa duydum ve gördüm, benim bahsettiğim www.google.com.tr gibi, ama tabi balkonda yerleştirilmek istenen yere uygun mu bakmak lazım, ya yapıştırma ya da kelepçeleme tekniği ile yerleştiriliyor bunlar, düzgün yerleştirilmezse veya sık değilse güvercinler yine gelebiliyor.

paket indirimi, teknik destek, ideolojik sebepler.

aslında hiç bir fark olmaması gerekiyor. fakat siz hangi interneti alırsanız alın teknik desteği türk telekom aracılığıyla sağlıyor firmalar, çünkü alt yapı tt'ye ait.

tt kendi müşterilerine verdiği hizmeti diğer operatör müşterilerine vermeyerek aslında kendi hizmet kusurunu dsmart ya da vodafone'un kusuru gibi tüketici gözüne sokuyor.

yani işin içindeki pislik tt'den kaynaklı.

dahili meddah +1

yalnız şöyle bir şey var, firmalar da bunu kullanıyor aslında. örneğin superonline bana "türk telekom'dan dönüş alamıyoruz" gibi bir şey söyledi, türk telekom santraline bizzat gittim, dış firmalardan gelen talepleri bilgisayardan gösterdiler, bana ait bir talep falan yok. yani zaten sözleşmeye "bizi bağlamaz" yazdıkları için bu maddeyi de kullanıyorlar. sonuç olarak almadığım hizmete 3 ay fatura + cayma bedeli ödedim.

merhaba. ben geçtim çok memnunum bi ben memnunum herhalde. gerçi ben ttnetten geçtim. fiyatlar bi yana telefonla aradığında hemen karşında birini bulabiliyorsun. bölgesel/genel çalışma hariç hiç problemim olmadı. d-link modem verdiler antensiz falan ama, ttnetin modeminden çok daha iyi.

telekomdaki yetkili bir abi anlatmıştı. her bölge için bu firmalara belirli bant genişliği ayrılıyormuş. firmanın o bölgede müşterisi artarsa haliyle internet yavaşlıyor. "sonra gelip internetim yavaş diyorlar demişti"

aqua dan sonra buna geçtim efsane.
www.google.com.tr

davidoff cool water tavsiye edebilirim
bi de armani code (siyah olanı) çok sevilir)

Christian dior - higher energy

eğer alım gücüm yerindeyse
dolce&gabbana velvet desire
farkı yaşa.

@sonbaharadam, o kadar değil hocam:)

tavsiyeler için teşekkürler, yeni tavsiyeleri de alabilirim.

davidoff cool water traş kolonyası bence onu eleyebilirsin :D

jamswety +1

Öncelikle brüt maaş düşebilir, önemli olan neti. O sorunuzda da açıklamıştım nedenlerini. Net ücretin düşmemesi gerekirdi. Bankaya yatan miktar aralık ayından düşük değil mi ? Soruda aralık ayı kadar maaş almış demişsiniz, asgari ücretle çalışan bir kişiyse düşmemesi gerekirdi, diğer ücretle çalışan kişiyse ve ücreti sözleşmesinde yazandan düşükse İşkur'a başvursun önce, orada çözülmezse iş mahkemesinde işvereni aleyhinde dava açabilir.

elikası bu yönlendirmeyi neye göre yaptı bilmiyorum ama öyle genel bir "brüt düşebilir,net düşmemesi gerek" diye bir kural yok.

siz sözleşmenizde brüt üzerinden anlaştıysanız,anlaşılan brüt ücreti, net ücret üzerinden anlaştıysanız anlaşılan net ücreti yatırmakla yükümlüdür işveren.

kendi kafasına göre yaptıysa bunu işveren, bu durumun adı iş koşullarında esaslı değişiklik'tir ve işçiye iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme hakkı verir. bu demektir bu nedenle sözleşmenizi isterseniz feshedebilir, eksik yatan ücretlerin tahsilini isteyebilir ve tazminatlarınızı alabilirsiniz.

bu tabiri kim kullandı bilmiyorum da hukuki bir tabir değil. kastedilen toprak üzerinde bir mülkiyet hakkının varlığı sanıyorum.

taciz işte. mesafe koyun,tedbir alın. kadın arkadaşlar çok daha iyi yönlendirir.

Erkek milletine çok yüz vermeye gelmez ne yazık ki. Özellikle bastırılmış cinselliği olan bir toplumda olduğumuzdan, bi kız bize gülümseyince hemen devreler şaşıyor ne yazık ki.

Eleman niyeti bozmuş.

Aliexpressten bir saticiyla tartistik, eksik yollamis. Ötü yorum birakmistim, beni, adresimi üyeligimi kapatmislar. Ben alamiyorum artik, yeni hesap acmayi denedim ama ayni adresi ödeme bilgilerini verince anliyorlar hemen. O yüzden cok üzgünüm ama artik yardimci olamayacagim.

Eve ben komsumu sokmuyorum, iceri gelip islerine bakabilir miyim ne demek, digerinin niyetini bilemem de o beni de alsaniza iceri modu ilgincmis. Uzak durmakta yarar var. Yukarida dedigimi söylersen bence pek temiz olur. Ne diyecek yani, zorla hesap ac benim adresi verelim falan mi diyecek? Donanimhaberde klavuz falan vardir garanti nasil hesap acilir bir sey satin alinir diye. Amazon icin vardi mesela. Onlardan verir siz bir bakin isterseniz dersin ama onda da her sorunda arar sana döner geri gelir. En temizi yukardakini diyip o kapiyi kapamak.

Iceri falan almayin sakin belki dunyanin en iyi insanidir ama yine de almayin. Mesafenizi koyun gerekirse tersleyin her gun neler goruyoruz neler yasiyoruz.

rahatsız oluyorum yanlış anlamayın falan de. anlar artık.

almamışsın zaten ama asla içeriye alma. aklıma fatmanur çelik geliyor. olmadı değiştirin tekrar. maalesef kadınlara düşüyor yolda önüne bakmak, eve su getiren insanla bile konuşmamak.

5 litrelik sular sizi paklar.

ben olsam taşınırdım veya sucuyu değiştirirdim. iki gün sonra tecavüze uğrayıp öldürülürseniz "ben demiştim" derim.

bişey merak ediyorum, siz aliexpress i bilmemneyi falan konuşabilecek seviyeye gelene kadar da aynı laubalilikte miydi adam? yani değişti mi başından beri mi böyle?

ya anlamadığım şey "biz iki kız öğrenciyiz bu adam niye böyle diyooooo" muhabbetini yapmadan önce, allahın sucusuyla tüpçüsüyle niye muhabbete giriyosun ki en baştan? ben de kız öğrenciyim, senelerdir tek yaşıyorum, kargocuya da, sucuya da yemek getirene de "iyi günler kolay gelsin"den başka bişi demiyorum. daha değil evime girmek isteyen, işi dışında tek kelime bir şey soran olmadı şimdiye kadar. seninse ikinci vukuatınmış, bence tanımadığın adamlarla evinin kapısının önünde muhabbet etmeyi bırak, burası türkiye.

@baharat, başından beri çok konuşkan. Her geldiğinde havadan sudan muhabbet etmeye çalışıyor damacanayı alma verme ödeme sırasında. Bazen duymamış gibi yapıp iyi günler deyip kapattığım da oldu. elini verince kolunu kaptıracağın tipte ama eve en yakın sucu ve dışarda da karşılaşıyoruz. Değiştirsek sucuyu bu sefer telefonum var, karşılaşıyoruz falan yine sıkıntı olabilir. Aynadaki yabancının önerdiği şey çok mantıklı geldi. Yok benim artık aliexpressle alakam demeyi düşünüyorum bugünkü içeri girme isteğinden sonra.

@rca, @littlejack evet evet ben kaşınıyorum iki tüpçü gelse de muhabbet etsek diye bekliyorum kapı başlarında.

sucuyu değiştir bir sonraki sucu ilede mesefeni koru. sen yüz göz oluyorsun

oha, kadınların bile bakış açısına bak. ne yapsın arkadaşlar sizce? sucuya merhaba demesi, standart bir diyalog kurması tacizin haklılık gerekçesi mi? çüş, hakikaten çüş. bir de kadınlar bunu düşünüyor.

evde abiniz dayınız amcanız varmış gibi yapın . kapının önüne büyük numara bir erkek ayakkabısı terliği vs .
kapıda bekleyip kim girdi kim çıktı 2 kız yalnız mı diye bekleyecek değiller .
en kötü huylandığınız bir pizzacı tüpçü sucu vs gelince içeri seslenin "geldim abi 1 dk" falan gibi .
tek yaşayan ve korkan bir kız arkadaşa vermiştim bu taktikleri uyguluyordu .

Çok komik ya. Zırlamak mı:D seviyeye gel. Zaten neden su istiyorum ki ben. Kesin altında yanıyorum sucu bey alt mesajı vardı.
Bunu hatırlattı sığ cevaplar: www.5harfliler.com

Sucuyu değiştir net.

Yukarıda yazılanlara istinaden : Adam yerine koymuş cevap vermiş, sonuçta kızına birşeyler istemiş falan. Fakat o sucu da buradaki birkaç yaklaşım gibi (ki o yaklaşıma hak verdiğim durumlar da yok değildir.) böyle bir duruma alışkın olmadığı için sizi yanlış anlamış ve tadını kaçırmış ve taciz boyutuna geçmiş olay bence. Sonuç : sucuyu mutlaka değiştirin

benim de var nescafeyle. üniversitedeki final dönemlerimi hatırlatıyor, hiç içmiyorum artık o yüzden :)

bence herkeste var çağrışım durumu, koku hafızası, görsel hafıza, tat hafızası, bunlar hep geçmişte yaşanan olaylarla bağ kurup bilinç altından anıları çıkarır. bir yerde 10 sene önce kullandığın kokuyu alırsan 10 sene öncesine gidersin örneğin. ben de yurt dışında poşet su görünce aklıma gelmişti otobüs yolculukları geçen sene.

hazır pizza yiyince askerlik, kırmızı tuborg içince lise sonda dükkanda geçirdiğim günler vsvs çok var.

bende özellikle kokuda oluyor bu. Mesela Bleu de Chanel parfmü bana geçen seneki görev yaptığım okulu hatırlatıyor. Avon'un far away kokusu Antalya'yı... gibi.

paco rabanne ultraviolet kokusunu duyduğum anda 2005 yazına giderim hep. barselona'ya beraber gittiğim arkadaşım kullanıyordu o sıra. beyinde öyle bir tetik mekanizması geliştirdi, ultraviolet = barselona

insan beyni ilginç bir yapı azizim.

çikolatalı kahve içince askerliğim geliyor aklıma

bende skid row i remember you dinleyince 3 yıl önceki yazı hatırlıyorum ve o zamanı yaşıyor gibi oluyorum. garip bir his ama güzel.

"Birgün bir yerde aniden karşınıza çıkan bir koku, unuttuğunuzu sandığınız bir hatıranızı getirir aklınıza. Çok eskilerde kalma bir yer, uzun zamandır görmediğiniz bir dost ya da çocukluğunuzda yemeye doyamadığınız o yemekler taptaze bir şekilde belirir zihninizde. Nereden geldiğini anlayamadığınız anılar ortalığa dökülmeye başlar. Aynı Marcel Proust’un başına geldiği gibi. Proust bir gün annesinin ona hazırladığı ıhlamur çayı ve yanındaki madeleine kekinin tadına bakar. Keki çaya batırdığı anda çay ve kekin ortaya çıkardığı koku onu geçmişinde bir yolculuğa çıkarır. Un, şeker, tereyağı, ıhlamur kokuları onu bir anda halasının yanına götürür. Geçmişte de halasının ona sık sık aynı ikramlarda bulunduğu çocukluk yılları belirir zihninde. Bu duygular onu öylesine etkiler ki, kağıdı alıp yazmaya başlar. İşte Marcel Proust’un önemli eseri Kayıp Zamanın İzinde bu şekilde ortaya çıkar. Bundan böyle de bu yolla hatırlanan anılara koku dünyasında Proust Fenomeni denilmeye başlar."

aklıma direkt olarak bu olay geldi. :) benim yemekten ziyade kokularda başıma geliyor.

Evet koku hafizasi anilar ile baglantili :)
Ben dut kokusu aldigimda cocukken agactan topladigim ani hatirliyorum direkt.

alım satım masrafı işte. en son 120 lira civarındaydı. şuanda ilgisi yok ama eğer bu hareketi alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yaptığınız düşünülürse ve koşullar mevcutsa ( satış değil bağışlama olması, para transferi olmamaması, devir tarihinde borçlu olmanız gibi) tasarrufun iptali davası açılabilir.

Sadece Noter ücreti ödersiniz. 118 TL.

Ayrıca sigorta 30 yaş altı kişilerde daha yüksek oluyor diye biliyorum. Ayrıca 60-65 yaştan sonrasıda yüksek diye biliyorum.

sigorta ücretini bir sigortacıya danışıp yapmanızı tavsiye ederim.

işin hukuki boyutunu bilemem ama herkes genelde bu şekilde devrediyor aracını yakın akrabasına. trafik sigortasının yüksek çıkması zamlardan dolayı ve sicilinizde ciddi kaza varsa haliyle sağlam ücret ödersiniz. eskisi gibi annemin üzerine devredeyim ücret az çıkar mantığını önleyen önlemler almasına itti bu sigortacıları. daha önceden annenizin üzerine araç kayıtlı ve kazasız kullanılmışsa haliyle düşük olması muhtemel bir ücret ödersiniz ama annenizin üzerine ilk defa araç kaydı yapılırsa sigortacının insafına kalmış bir durum. yaptığınız masrafa ve zaman kaybına değer mi ? indirim oranı şüphe içindeyim. iyice araştırın, sigortacı bulun sorun durumu.

annen ilk kez araba sahibi oluyorsa ona da yuksek cikar. cesit cesit sigorta sirketleri var. bazilaei yuksek cikarabilirken bazilari dusuk cikarabiliyor. arastir. baska bir sigortaciya git.

2011 model mazda2 için 1095 ödedik.

dikkat ederlerse çıkar. ek olarak yaptığınız şey iş akdinizin feshi sebebidir, bilginiz olsun.

göster göster, bu kafayla daha çok iş değiştirirsin sen.

@dahili meddah nasıl çıkar? onu soruyorum

işveren göremez,kendi edevlet şifrenizle bakmanız gerekir. Fakat işe giriş evrakları arasında SGK hizmet dökümük isteyebilir ki artık göremedikleri için istiyorlar.

aynen o hizmet dokumunde cikiyor

genelde son iş yerindeki son aya ait bordroyu ve çalışma belgesini isterler. bordrodaki kümüle agi tutarına bakıyorlar çünkü, orada bir hesaplama mı ne yapıyorlar bilmiyorum. eskiyi pek kurcalamazlar. mülakatlardan ve referans aşamasından geçtiysen gerisi belge toplama işleri. o işlerle hr'dan bir asistan-stajyer falan ilgilenir zaten. belgeleri toplar geçer.

burnundaki sümük iltihap zaten

iltihap falan değil. sümük dediğin şey mukoza salgısıdır. doktor size ne teşhis koyduysa odur hastalığınız.

2 gun antibiyotik kullanilip birakilmaz :/

Burun dusu yapmayi deneyin. Okyanus suyu sikmaktan bin kat daha iyi.

sinüzit zaten sinüslerin iltihaplanması durumuna denilir.
antibiyotik kullanınca geçtiyse de bildiğimiz sinüzit olmuşsunuz. çözümü de antibiyotiktir zaten.
@kuehles +1. Bitene kadar kullanın yoksa yakın zamanda tekrarlar.

yalnızca 2 gün kullanılan antibiyotiğin probleminizi çözmesinin pek muhtemel olmaması gerekirdi aslında (sinüzit iseniz).

"Recommendations for duration of treatment of acute sinusitis are inconsistent between different guidelines but usually a 10- to 14-day treatment course is recommended.Recognition that the 10- to 14-day duration of therapy is not derived from a strong scientific or medical rationale has led some clinicians to call for shortening the duration of antibiotic therapy for patients with upper respiratory tract infections. Accumulating evidence suggests that short-course (< or =5 days) antibiotic therapy may have equivalent or superior efficacy compared with traditional longer (10-14 days) therapies and offers a number of advantages. Results of a number of clinical trials investigating 5-day therapy with oral cephalosporins, new quinolones or ketolides in acute (presumed) bacterial sinusitis in comparison with traditional 10-day treatment courses have been published demonstrating equivalent efficacy of 5-day and 10-day regimens. The evidence reviewed in this article strongly supports reduction of the traditional 10-day course of antibacterial therapy to a 5-day course for uncomplicated acute maxillary sinusitis in adults."

(kaynak: www.ncbi.nlm.nih.gov)

Sallıyor ibne.

yıllardır ablukada olduğundan bir kısım teknolojiden uzak doğrudur ama abartıldığı kadar geri bir ülke değil. bu da bir amerikan kara propagandası. lideriyle ilgili bizim gazetelerimizde bile hergün çıkan haberlerin bir çoğu hayal ürünü.

Kuzey kore'de hayat kötü. Araştırmalara göre daha 50-100yıl önce aynı boyda oldukları güney kore'den beslenme şartları nedeniyle daha kısa kalmışlar.

www.bbc.com

Kuzey kore ile ilgili ciddi bir istatislik toplamı yok. Varsa da ben bulamadım. Medyanın saçma sapan haberlerinin oradaki hayatı yansıttığı pek söylenemez. Ama hidrojen bombası olaylarının falan gayet sismograf kayıtları var, ve birbirini doğruluyor.

devlet tamamen kapalı değil yalnız. çin, rusya, hatta iran ile olan ilişkilerini atlamamak gerekiyor sanki.

adamlar uzaya uydu fırlattılar, ki daha fırlatmaya devam edicez diyorlar. bazı alanlarda adamlar çığır açmış durumdalar resmen. bu adamlar farklı bir çerçeveden bakıyorlar hayata ve bilime. yani adamlarda belki sağlıklı beslenme yok ama kendi başlarına balistik füze yapabiliyorlar.

diğer bir örneği de küba. onlar için de fakirlikten kırılıyor diye haklarında anti-propaganda yapılır fakat adamlar tıp alanında dünyanın bir numarasıdır. 80 ve sonrasında büyüyen neslin en büyük sıkıntısı dünyayı hep tek kutuplu olarak görmemiz. bu adamlar o kutba bağlı olmayan ülkeler işte.

Kuzey Kore (ve Suriye) ile ilgili haberleri nereden hangi gözle aldığınıza bağlı bunun cevabı. Algılarımızı haber kaynaklarımız şekillendiriyor.

Elbette güllük gülistanlık değildir ülke. Halinden hoşnut olmayan bir çok insan da olabilir (biz çok mu hoşnutuz?). Oraya gidip yaşamadan, bilmek, objektif değerlendirmek çok zor.

kaynaklarını sadece askeri ilerlemeye aktarırsan böyle oluyor. rise of nations oynadığını düşün. bilim ve askeri ilerlemeler full, geri kalanlar (geriye ne kalıyor lan?) sıfır.

böyle bir şey var mı ki? yani bazı soruları bilerek hayata başka açıdan bakmayı sağlamak diye bir şeyi duymadım ben.

kitap okumasını önerin. ben kitapların çok faydalı olacağını düşünüyorum bunun için.

tam anlamadım ama:
kaynak bakimindan yeterli veriye sahip olmak

kitap okuma

istişare yapmak lazım

Çözüm metodları olarak:

tümdengelim

tümevarım

analoji kavramlarina bak istersen.

(bilerek bknz vermedim :) )

Farkeder tabi ki. harlı köze gömerek yaparsanız o işi yakarsınız tahminen.

peki atesten yeni cektigimiz kozu dusunelim. alevsiz ama. 200 derece var midir o?

sigara yanarken ki köz sıcaklığı 700 derece deniyordu. çok daha fazladır 200'den diye düşünüyorum.

ne ateşi olduğu tabii ki fark eder mumun ucundaki alevle kömür alevi aynı sıcaklıkta değil. köz odunla köz kömür de aynı değil ama hepsi 200ün çok üstündedir, işini görür.

yanan malzemenin ne olduğuna göre çok değişkenlik gösterebilir. 200de olur 500de
ayrıca közün ne kadar beklediği de çok önemli.
odun yaklaşık 300derecede alev tutuşurken kömür 450derecede yanmaya başlıyormuş. odun kömürü de tepe noktada 1000C derecelere ulaşıyormuş.
hafif içi geçmiş patates gömmelik bir mangal ateşi 200dereceden yüksek değildir
www.finecooking.com

yanmakta olan kamp ateşi 900-1100 C derece civarını görür. söndüğü anda sıcaklık düşmeye başlar. tamamen soğuması kaç saat alıyorsa ona göre hesaplayabilirsin derecesini. sıcaklık sürekli düşer sonuçta.

200 derecede odunu da kömürü de yakamazsın zaten.

işlenmekte olan bir suç şahsınıza yönelik bir saldırı dışında kişilerin telefon görüşmelerini kaydetmek suçtur bilginiz olsun.

geçen gün sorulmuştu bu soru. cevaplar şöyleydi:

görüşmeyi kaydetmek yasadışı olduğu için IOS markette bu konuda bir uygulama bulunmuyor. Ancak cihazın jailbreak'li ise o zaman bulabilirsin.

bizim insanımız sıcak sever. al git modeli bizim kültürümüze pek uymuyor ama girişimciliğin gerekliliği deneyip görmektir. tutmazsa tükkan değiştirir oturmalı bir yere çevirirsin.

bilkent center'da vardı eskiden, sinemaya girmeden falan iyi oluyordu ama kapandı sonra.
sbarro'dan falan farklılaşacak bir şeyin olması gerekiyor.

beyoğlu/kadıköy/karaköy/beşiktaş tarzı yerlerde yaparsanız gider.

ben bayılıyorum dilim pizzacılara. özellikle kadıköydeki shot pizza.
sıcacık kocaman dilim pizza, 3 tane eziyorum ve mutlu oluyorum.

kesinlikle çok mantıklı.

kadıköyde bu tarz mekanlar var. kafanda olan şey onlardan farklı bir konsept mi olacak?

bizim millet dilim pizza yerse kazıklanmış hisseder.. mini pizza yapın daha iyi..

ana tema al git olsun ama ufak barı da olsun oturup yemelik, neticede dilim pizza iki dilim yiyip hemen kalkmak isteyen de olur; ben mesela. yalnız asıl önemli olan şey fiyat, dilimi maksimum 5 lira olmalı, o da en dolu pizza için. burty'nin dediği gibi pek bize yakın bir konsept değil, adam 3 dilime 15 lira vereceğime dominos'tan 18-20 liraya orta boy+kola alırım der. yok ben gurme pizzacılık yapıcam diyorsan da çok lezzetli ve yemek için paraya acımayan kesime hitap etmen gerekir.

dilimi normal pizza diliminden biraz küçük yapabilirsin, 2 dilim+bardak/kutu içecek, 5 dilim+1 litre içecek gibi kampanyalar da olsun. pizza yanında atıştırmalık olsun, patates kesin ama şahsi tercihim taco'dur. hem yapan yer çok az, hem de bizim damak tadımıza çok uygun. oturtacak hiç yerim yok diyorsan insanların etrafta alıp oturacağı bir yer olmalı, mesela denize nispeten yakınsa ya da yakında meydan vs. varsa olabilir.

önemli olan nerede açtığın.

www.zomato.com

(bkz: pizza vegas)

dilim pizza tutar, ki halihazırda tutmuşu var: pizza vegas.

ama al-git'i anlamadım. paket servisten mi bahsediyorsun elde yemekten mi? dilim pizzada paket servis konsepti ters. dilim pizzanın amacı hemen alıp tüketmek zaten. pizza bir dilim yiyince doyulan bir yemek de değil. en az iki üç dilim almak lazım. bir de yanında patates kızartması diyorsun. sokakta yürürken yenmez. masa olmasa da büfe tarzı tezgah olmalı mutlaka.

yerine bağlı olarak mantıklı olabilecek bir olay, ben pizzaya bayılmam mesela ama farklı çeşitlerden almanıza imkan sağladığı için geçen sene bolca uğrardım ve bi saatten sonra bulamazdım, adam bitirmiş olurdu pizzaları, ama burada yeri belirlemek çok önemli bence insanlar oturup yiyemeyeceği için gezmelik bir şeyler yeyip içmelik yerlerde değil de özellikle üniversite öğrencilerinin falan oturduğu bölgelerde olursa millet alır evine geçer daha mantıklı olur.

izmir'de açtılar, birkaç aya anında tuttu. şimdi şube açacaklar.

beşiktaşta tutar kardeş

çok teknik bir konu bu. açılacak davanın tapu iptali ve tescili davası mı yoksa tapu kaydının tashihi davası mı olacağını belirlemek gerekiyor öncelikle.

son yapılan düzenlemeyle başka bir yere atılmış konusunu anlamadım ben. oraya yeni kadastro mu girdi? eskiden 41 parsel olan taşınmaz 46 parsel olmasını anlayamadım. tapu/kadastro müdürlüğü konuyla ilgili ne açıklama yaptı size?

diyelim ki dediğiniz gibi bir anlaşmazlık var, ben kaydının tashihi davası açılması gerektiğini düşünüyorum. kritik nokta fiili durum. eğer fiili durumla kayıttaki durum arasında uyuşmazlık varsa (siz 41'in sahibiyken 46'yı kullanıyorsan) tashih davası, ha yok yanlış bir tescil varsa tapu iptali ve tescili davası.

avukatla ilerlemenizi ısrarla tavsiye ederim.

Bize hiçbir açıklaması yok işte. Ne tapunun ne de belediyenin.

Konuyu şöyle açıklayayım. Bizim iş yeri diyelim ki 100 metrekare olan bir alanda tapu arsası olarak var normalde. Ancak resmiyette iki sokak ötedeki bir arazide yer alan kısımda gösteriliyor bu tapu.

20 yılı aşkın bir süredir bize ait olan iş yeri böylece aslında hiç orada yokmuş gibi görünüyor tapuda. Başka bir arazide yer alıyor. Orada bulunan evlerin ve iş yerlerinin de tapusu bir başka yerde görünüyor böylece.
Umarım anlatabildim.

anladım da dediğiniz gibi olmasının bir gerekçesi olmalı. durduk yere ne diye bir tapuyu başka yerde bir başkasını başka yerde göstersinler?

şu olabilir mi? acaba sizin oturduğunuz yer en baştan beri şuanda tapuda gösterilen parseldi belki de siz bilmiyordunuz?

Olabilir ancak şöyle bir durum da var bizim olduğumuz parselde de ayrı binalar var. Ya onların tapusu ne olacak?

Şimdi adamın teki çıkıp gelse dese o dükkanda benim payım var diye, kim ses edebilir?

Ben çıkıp gitsem o bina benim desem kim ses çıkartabilir?

Yok mudur bunun çözümü?

çözümü önce uyuşmazlığı doğru tespit edip sonra da bunun için gereken davayı açmak. hangi idari işlemle bu sorun doğmuş ona bakmalı, sonra duruma göre tapu iptali ya da tashihi davasından biri açılacak.

Uyuşmazlık net var. Benim diye geçen dükkan ile arsa tapusunun olduğu alanda 2 sokak fark var.

Ben buranın 95'ten beri bana ait olduğunu Nasıl kanıtlayabilirim bilmiyorum ki?

her türlü delille ispat edebilirsiniz. tanık, fatura ölçüm vs.

çok masraflı olmaz da ne demek vermiyorlar? rektöre, dekana bilgi edinme dilekçesi verin önce. ulaşabileceğiniz tüm kanallardan ulaşmaya çalışın.

böyleymiş. kuralları böyleymiş. en son hangi kanun maddesine dayanarak vermiyorsunuz onu söyleyin dedim. bi kaç güne geri döneceklermiş. rektör ve dekanla görüşmek için dilekçe versem 15gün sonra işleme konur. benim zamanım kısıtlı. ulaşılabilecek her türlü kanalı deniyorum ama cevap net. diplomalar 20 gün içerisinde verilecek diye başka belge hazırlayamayız diyorlar.

Bizim unide ust donemler topluca dava etmislerdi eylul atamasini kacirdiklari icin. Sonraki atamaya kadar olan maaslarini aldilar davadan. Bunun uzerine bizim uni de mezun oldugumuzun ertesi gunu bakanliga diplomalari gondermeye basladi :)

rezalet başlığı açın. ciddi ciddi rezalet bu.

Adamın KPSS puanı yanacak, sonraki atama için tekrar sınava girmesi gerekecek. Rezillik tamamen.

belki de hayırlısı böyledir dostum. ben nisan atamasina yetisiyorken hazirana sarkittilar, şimdi iyi ki de öyle olmuş diyorum

Ya salak salaka hayırlısı böyleymiş falan deme sakın!!!
Dirrk her yere yaz. Bimer cimer vs ne varsa yaz. Dekanlığa falan da dilekçe yaz elinde bulunsun ileride dava falan okursa belge niteliği taşır.
Vermem diyen kişileri korkutmayı dene. Yasal yolara başvuracağım dava açıyorum haberiniz olsun. Altı üstü bi geçici mezuniyet falan diyebilirsin.
Geçici mezuniyet belgesi işe yarıyorsa tabii..
Şikayetlerini de belgele hakkını geç de olursa alırsın heralde.

paranız varsa yürütmenin durdurulması talebiyle dava açın dilekçe verip hemen

@cahs ne cüretle böyle konuşuyorsun?

Sinirledindiğim için k.bakma.

hayırlısı demek sorun değil de bu atama gayet güzel bir atama. şehir merkezine atanacak kadar puan aldım ve açılan okullar da gayet güzel. bunu kaçırıyor olmak fena. ayrıca bir sonraki atamada bunun 3de1i kadar atama yapacak o yüzden hem atanmak hem de atayacağı yerler çok kötü olacak. hepsini geçtim benim hakkım olanı bana vermeyerek emeğimi çalıyorlar resmen, sessiz kalmak içime sinmiyor.

elinden geleni dene tabii ki zaten yazmışlar benden önce de. ben de sinir bozucu bir süreç yaşamıştım öğrenci işleri ve rektörlük kaynaklı. bazen elinden geleni yapsan da denk gelmeyebiliyor. O belgeyi verse başkası yetişmiyor. Sadece en sonunda olmazsa uzulme diye söyledim. üstteki kendine hakim olamayan genci de tekrar kınıyorum.

Valla benim annem de hastası adamın :)

bende seviyorum, izlediğim bütün başarılı filmlerde bu adam var. oyunculuğu da güzel. mesela ghajini filmi için ciddi ciddi oturup vücut kasmış adam.

nasıl yeşilçam'daki her başarılı filmde şener şen veya adile naşit gibi isimler varsa bunda da öyle.

sempatik adam. ben de beğeniyorum.

Ben tek filmini izledim (3 Idiots) gayet güzeldi. Tabii izlerken Bollywood havası olduğunu illa ki hissediyorsunuz ama herkese hitap edebilen bir film bence.

basit, kolay anlaşılır mesajlar veren trajik ve komik öğelerin oldukça yüzeysel işlendiği filmleri var. bizimkilerin saçmalıkları kadar kötü olmasa da evet çok üst düzey işler yaptığını sanmıyorum.

herkes tarafından çok sevilme nedeni de senin dediğin şey işte, basit olduğundan hedef kitlesi çok geniş.

"Mahsun filmlerinin Hintçesi" biraz ağır olmuş. Farklı ve zengin bir kültürel ortamda geçtiği için seviyorum ben filmlerini. Komedi, eğlence, dram dozu da iyi. Hint filmi dansları da cabası. :) Çok iyi bir oyuncu değil; ama yakın zamanda vegan olduğu için de ayrı bir sempatim var kendisine.

bana mahsun kırmızıgül değilde hindistanın jim carreysi gibi geliyor, çok sempatik. izlemediğim filmi yoktur herhalde oyunculuğu da gayet başarılı. hatta şu uzaylıyı oynadığı filmde acayip gülmüştük eşimle. aileden biri gibi. bence çoğunlukta öyle gördüğü için çok seviliyor.

Oyunculuğunu, filmlerinin bizimkiler veya Hollywood ile karşılaştırılmasını geçtim, söyledikleri şeyler Hindistan için devrim niteliğinde. Aslında bambasit şeyleri Hindistan'da ilk olmasa da, en bangır bangır söyleyen kişi. 3 idiots basit bir film, birçok da oradan buradan alıntı espriler var ama öğrencilik hayatının gerçekten büyük bir tabu olduğunu söylüyor Hintliler. En yüksek öğrenci intihar oranı o filme kadar göz ardı edilen, en iyi ihtimalle de iki üç kişinin konuşup medyanın çok da sallamadığı, seslerinin duyulmadığı bir konu. Hintliler Amerika'ya kapak atmak için bizdeki üniversiteye giriş sınavlarından çok büyük savaşlar veriyorlar. Filmdeki "94'ten 91'e düştü notu, inanabiliyor musun?" repliği gerçek bir replik. Notun 94'ten 91'e düşmesi, güzel bir hayat hayaline, kast sisteminden kurtulmaya neredeyse veda etmek demek adamlar için. 80'lere düştün, hayatın bitti. Bu da böyle kabul edilmiş, aksinin düşünülmediği bir konu. Adam eğitimle ilgili dernek açtı ve bununla ilgili program yapıyor, farkındalık arttırmaya çalışıyor ve buna bir filmle başladı.

Aynı şekilde, PK de oynadığı bazı sinemaların taşlandığı, bazı bölgelerde yasaklanan bir film. O toplumda deizm/ateizm demek az az konuşulan ama filmi yapılmaya cüret edilemeyen bir şey.

Alakasız olarak, şu milletin iç çamaşırı giymeyip seksi danslar ettiği Kolombiya'da kadınlar şundan 10 sene öncesine kadar kadınlar meme veya rahim kanseri olduğunu söylemeye utandıklarından, patır patır ölüyorlarmış. Soraya diye ünlü bir şarkıcı meme kanserine yakalanmış ve kadının tek yaptığı bir sabah programına çıkıp "Ben meme kanseriyim" demesi olmuş. Kadınlar onu örnek alarak kliniklere gidip tedavi olmaya başlamışlar. Bu sayede kurtulan kadın sayısının yüzbinden fazla olduğu düşünülüyor. Aamir Khan'ın da yaptığı bu kadar basit aslında. Süper devrimci değil ama basit şeylerle halkı sevimli sevimli dürten ve hareketlendiren bir at sineği.

mahsun filmlerinin hintçesi adama hakaret olmuş. ben adamın filmlerini beğeniyorum. o salakça danslar olsa da adamın pek boş filmi yok. adam bir mesajlar verme derdinde. sıkı sanat filmi izleyicileri tabii ki sevmeyecek... adamın derdi sanat değil... ben fanı ya da hastası değilim. fakat çevremde özellikle öğrencilerde ve gençlerde çok büyük bir hayran kitlesi var adamın...

beğenmiyorum.
sana katılıyorum aynı mahsun hesabı bir şey ama mahsundan daha iyi.
hint filmlerini de hiç sevmiyorum.
o nasıl bir yer öyle.

bugün dünyanın en iyi elektronikçisini 1016 yılına gönderin yine üretemez telefonu. telefonu üretmek için yarı iletkeni üretmek lazım, yarı iletkeni üretmek için silikonu mikro ölçüde işleyebilmek lazım, bunun için koca koca makineler üretmek lazım vs vs. yani bugünün elektronik aletlerini üretmek çok zor olurdu. bisiklet mantıklı olabilirdi ama bak. pek konforlu olmasa da zincir yerine kayışlı bir bisiklet üretilebilirdi sanırım.

Doktorlara ya da üniversitedeki hocalara vücudun çalışma prensiplerini bildiğim kadarıyla anlatmaya çalışırdım ama tabii sonu kazıkta yakılmak.

buharlı makineyle matbaaya yoğunlaşırdım. planör falan yapardım belki.

futbol topuna en yakın şeyi yapmaya çalışır, yapınca da deli dana gibi kendi kendime top oynardım. insanlar beğenirse eğer ilk profesyonel futbol takımını kurma şansım olurdu, yok beğenmezlerse de mahallenin delisi gibi takılırdım işte kendi kendime. öyle olunca hem yemektir sudur onu da mahalleli karşılardı sanırım. insanlık ölmedi ya.

bu hayatta kalma mevzularında çok beceriksizim açıkçası. teknolojiden de, basit işlerden de anlamam. bildiğin malım yani. en iyi ihtimalle yazar, şair falan olurdum belki. padişahlara falan diss atardım, mevzu çıkarırdım. kazığı sokarlardı bi tarafıma.

yıl olsa 3016 ve biz birden 2016'ya gelsek nelerin icat olduğunu bilerek, yapabilir miydik? sanmıyorum.

ekşisözlüğü kurar sonra da microsoft'ta işe başlardım.

bong

Fatih'ten arsa alırdım.

Alkol ve tütün mamullerini üret, büyücü olarak takıl. Krallar gibi yaşa <3

Buharlı makine ve kazan +1

Bir de arsa alma konusu +1 :)

Domatesi, patatesi, çayı, kahveyi, kakaoyu getirmek lazım bir de buralara. İyi para yapar bence. Zaten konstantinopol'e gelirdim yaşamak için.

Bu arada bugün sahip olmadığı bilgiye 1016 yılına gittiği anda sahip olup, onu yapacaklarını düşünenler var sanırım. :)

Bu arada konuyla ilgili:www.instagram.com

Sahol alırdım.

moğollara gatling gun teknolojisini bahşederdim. müslümanlara power armour verirdim. sonra kenarda birbirlerini kırmalarını izlerdim.

şu anda olduğumdan daha etkisiz olacağım kesin.

elektrik

delil toplamanızın mümkünatı yok mu hiçbir şekilde? bence önce o konuya yoğunlaşın ifşa'dan önce.

Diğer ailelere ulaşmak banko yapılacak bir şey. Demişler valla, bir şey yapamazsınız diye. Aile de aman kız daha yıpranmasın, bırakalım peşini meselenin diye düşünüyor. İfşa etmek geldi benim aklıma sadece başka çocukların da başına gelmesin diye.
Bimer de şahane fikir, arkadaşıma danışıp yazıyorum hemen.Sağolun.
Ya zaten delil aramak delilik ve nasıl kanıtlanabilir ki böyle bir şey?

savcıya haber verin, savcının bilgisi dahilinde eve gizli kamera koyun. nasılsa yine yapar en azından yeltenir. ama tabii çocuk bunu kaldırabilir mi sanmıyorum.

taciz/tecavüz ve istismar vakalarını çoğu zaman delili olmaz zaten mağdur beyanı dışında. avukat olarak söylüyorum kesinlikle şikayette bulunun, kesinlikle sonuç alırsınız. dilekçe konusunda yardım isterseniz,gönüllü olarak yardımcı olarak isterim.

Ya diyorum ya kaydı, kanıtlanması imkansız bir şey. Çocukları yem gibi mi kullanalım? Berbat fikir.

Çok teşekkür ederim dahili meddah. İleteceğim arkadaşıma.

psikolog ve ya da konuyla ilgili uzman arkadaşlardan biri de çocuğun psikolojisini korumak için yapılması gereken doğru şeyler konusunda fikir verse ne güzel olur. @gayda isterseniz konuyla ilgili de ayrı bir başlık açın.

Ya bir site açsam veya adamın okulun sitesindeki fotoğrafını Facebook'ta paylaşsam, yayılsa bu adam böyle diye. Bana patlar mı?

Öncelikle çok geçmiş olsun. Karakoldan ziyade doğrudan savcılığa şikayette bulunun. Karakol aşamasından savcılığa geçmesi de uzun sürebiliyor bazen. Şkayetten önce diğer ailelere ve çocuklara da ulaşabilirseniz dilekçenizde bu isimleri de belirtin, gerektiğinde tanıklık yapabileceklerinden emin olun. Başkaca bir delil temin edemezseniz (ki ben burda nasıl delil bulmak gerektiğini de pek anlayamıyorum. İlle olayı tekrarlatıp kameraya falan mı çekelim yani, neyse) yalnızca bu işinize yarayabilir çünkü.

Yalnız işin savcılık, mahkeme aşamalarında çocuk, pedagog eşliğinde yeniden dinlenilecek ve böylece ifadesi alınacak. Yani çocuk illa ki etkileniyor bu durumdan. Ama bimer ve milli eğitim şikayetlerini de göz ardı etmeyin.

@dahili meddah
Çocukluğunda (ilkokul 1) buna benzer bir şey yaşayan arkadaşım yirmilerin ortasında terapiyle atlattı bu durumu. Ve en yıpratıcı şeyin ifade/teşhis aşamaları olduğunu hala söylüyor. Adlî makamların beklentisi ne bu durumdaki bir çocuktan?

Cevap gelmiş zaten ben yazarken.

www.kadinininsanhaklari.org burada yapılacaklar adım adım yazılmış. nasıl destek alınabileceği de. hukuki yolları denerseniz başka çocukları da korumuş olursunuz. ifşa nedeniyle herhangi bir suç işlemiş olmayın. unutmayın ki çocukları sevdiklerine yakınlarına zarar vermekle korkutuyorlar. ifşa eden kişiye gelecek en ufak bir tepki nedeniyle istismara uğrayan çocuk suçluluk duyabilir.

@gayda ; öncelikle sadece şikayette bulunmanızı ve kesinlikle sosyal medyadan teşhir vs gibi bir eylemde bulunmamanızı öneririm. bu hukuki açıdan size zarar verir ve bence çocuk için de çok olumlu sonuçları olmaz.

sorunuza gelince. çocukların yalan söylediğini anlamak takdir edersiniz ki büyüklerinkinden çok daha kolay. çocukların ifadeleri de öyle büyüklerin ifadelrei gibi alınmıyor zaten, bu işe bakan savcıların da çocuk psikolojisi konusunda çok yeterli olmasa da bir eğitimleri var. uzman bir pedagog/psikolog eşliğinde sohbet eder gibi görüşme oluyor. çocuğun beyanı büyük oranda yeterli oluyor.

teşhis aşaması evet çocuk için biraz zorlayıcı olacaktır ama illa ki "evet o bana bunu bunu yaptı" demesini aramıyorlar merak etmeyin.

çocuk anneannesiyle paylaştıysa durumu, tabi uzman arkadaşlar yine daha iyi yönlendirir ama yine onun yardımıyla olayın detaylarını aktarabilir sanıyorum.

Ne demek ya kanıtlanamaz? Böyle durumlarda çocuk psikologa götürülür, psikologun "evet, çocuk gerçekten taciz edilmiş" raporu kanıt sayılır.

Evet, kesinlikle hem polise hem milli eğitime şikayet edin, soruşturma açılır. Büyük ihtimalle öğretmenlikten alırlar.

Para cezasıyla yırtacağımı bilsem her türlü ifşa ederim. Diğer ihtimaller beni tutan.

yav hem ifşa et rezil olsun adam hemde hukuki yollardan ne gerekiyorsa yaparsın